Sen Dünyaya Gelmeden |
Penelope Cruz ve Saadet Işıl Aksoy isimlerini aynı filmde duymak kulağa hoş
geldiği için filmi geç de olsa izlemeye koyuldum. Aralık 2012’de Türkiye’de
gösterime giren İtalya, İspanya yapımın yönetmen koltuğunda Sergio Castellitto
oturmaktadır. Margaret Mazzantini’nin romanından senaryoyu da uyarlayan
Castellitto, filmde yan rollerden birini kapmış. Mazzantini’n eşi
olması da filme “aile” havası katmıyor değil. 127 dakikalık dramın oyuncuları
ise Penelope Cruz, Emile Hirsch, Saadet Işıl Aksoy, Mira Furlan’dır. 13 milyon
Euro’luk bütçesi vardır.
Gemma, oğlu Pietro ile Saraybosna’ya arkadaşını ziyarete gider. Gemma 16
yıl önce Saraybosna’dan eşi Diego’yu arkada bırakarak kaçmıştır. Bosna Savaşı
esnasında doğan Pietro, doğduğu topraklarda geçmişin izlerini annesiyle
arayacaktır.
“İlk görüşte aşka inanır mısınız?” sorusuna güzel bir örnek olarak başlıyor
film. İlerleyen dilimlerde bu aşkın nasıl yol alabileceğine şahit
oluyorsunuz. Konu, yaşanan olaylardan dolayı dram ağırlıklı görünse de ben
romantizmin üst seviyede olduğuna inanıyorum. Savaşın gölgesinde aşk nasıl
sağlam kalabilir? Ortada çok ciddi, vahim, kan ağlatan bir olay varken insanın
aşka inanası daha doğrusu aşka tutunması mümkün müdür? Bosna Savaşı’nı az çok
bilen bizler için bunun pek mümkün olmadığı aşikar. İnsanlar yemek bulma ve
canlarını kurtarma derdindeyken Gemma ve Diego’nun aşklarının meyvesi peşinde
koşması biraz hayal kırıklığı yaratmıyor değil.
Arka planda savaşın kullanılması dışında öyküyü sadece aşk diye düşünürsek
başarılıdır. Hayata bakışları farklı olan iki insanın birbirlerinden
vazgeçmemesi, her yola baş koymaları, tüm zorluklara göğüs germesi imrendirici
geliyor. Sadece aşk tarafından bakılırsa buram buram dram yaşanmadığı için
sıkıcı da gelmiyor. Diğer yandan, savaşın insanlara yaşattıkları manevi açıdan
yıpratıyor. Serde aşk bile kalamıyor, kalbe kilitleniyor.
Kurgu benim sevdiğim türden tasarlanmıştır. Geçmişle şimdiki zaman sıklıkla
yer değiştiriyor fakat kafa karıştırmıyor ve öyküye ayrı bir renk katıyor.
Hatta geçmişin ve yaşanmışlıkların yavaş yavaş ortaya çıkması heyecanı artırıyor. Tabi sabit gitmeyen, zorlayıcı kurgular herkesten geçer not
alamıyor. Bu konuda kişisel beğeni öne çıkıyor. Filmin bana göre bir diğer artı
noktası sonudur. Spoilera girmemesi için detay vermek istemiyorum fakat
“Sonlar hep mutlu bitmemeli”den yanayım. Bu, gerçekçiliği de pekiştiriyor.
IMDB’den 7.1 alan proje dünya çapında çok öne çıkmadı. Gelen eleştiriler de
iç güveysinden hallicedir. Penelope Cruz her tür projeye ayak uydurabilen, başarılı bulduğum sevdiğim bir oyuncudur. Bu filme çok yakıştığına
inanıyorum. Beni asıl şaşırtan ise kırmızı saçları, mavi gözleriyle Saadet
Işıl Aksoy oldu. Yerli projelerde beğenerek izlediğim Aksoy'dan "Başka Dilde Aşk" filminde kısacık bahsetmiştim. Sinemaya olan tutkusu aşikar. Her yeni projede de yeteneğini
geliştirme fırsatı buluyor. Bu filmde yer alması ise gurur verici.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder