İçimdeki Ses |
Fragmanını seyredip, Engin
Günaydın’a güvenip sinema salonuna koştuğum İçimdeki Ses, hayli eğlenceli 93
dakika sunuyor. Yönetmen koltuğunda Çağrı Bayrak otururken, senaryoyu Engin
Günaydın kaleme alıyor. Komedi, dram komedinin oyuncu kadrosu ise evlere şenlik:
Engin Günaydın, Leyla Lydia Tuğutlu, Füsun Demirel, Ersin Korkut, Hamdi Kahraman,
Onur Buldu, Nazlı Tosunoğlu. Film, Ocak sonu gösterime girdi.
Senaryo yazarlığı yapan Selim,
yalnızlığıyla boğuşan bir adamdır. İletişimi sıkıntısı, kendince fiziksel özellikleri
ondaki tüm özgüvenini bu yaşına kadar yerle bir etmiştir. Kırk yaşına
geldiğinde anlar ki yalnızlıkla daha fazla baş edemeyecektir. Annesi
Mehpare’nin yanına taşınmasını ister. Bu yeni karar henüz eyleme geçmemişken,
hiç ummadığı anda genç ve çok güzel bir kadın olan Ayşıl’la tanışır ve Selim'e aşık olur! Hem Selim’e aşkını ispatlamak hem de
Mehpare Hanım’a kendini sevdirmek isteyen Ayşıl zor bir maceraya koyulur. Selim ise bu aşkın gerçekliğine kendini alıştırmaya çalışır.
İçimdeki Ses’te birbirinden
keskin noktalarla ayrı iki insanın bir araya gelmesini izlemek mümkün: Zengin
ve çok güzel bir kadın ile fakir ve çirkin bir erkek. Masallarda bile yan yana
gelmesi akla mantığa sığmazken, Engin Günaydın bu zorlamayı kaleme döküyor.
Katıldığı bir programda da Selim’le ortak noktalarının olduğunu belirtince
taşlar daha da yerine oturuyor. Kırk yaşına gelmiş, kendince hiçbir başarısı
bulunmayan, fiziksel olarak kendini yetersiz bulan, yalnız, alkolik bir adama
genç, mutlu ve çok güzel bir kadın neden ilgi gösterir; hatta aşık olur? 93
dakika boyunca bu soru kafanızdan çıkmıyor. Zira film bittikten sonra bile
“Niye ki?” sorusunu sordum. İşin güzel yanı da bu; masal tadında bir komedi! Senaryodaki hayli keskin, zeki espriler filmin kalitesini artırıyor.
Özellikle Selim ile arkadaşı Yılmaz ve Selim ile annesi Mehpare’nin diyalogları
her defasında kahkaha attırabiliyor.
Pek çok filmde karakter sayısı ve
yan öykülerin fazlalığından bunaldığım için sıkça bu konunun üstüne
değiniyorum. İçimdeki Ses’te karakter sayısı ve yan öyküler hayli yerindeydi.
İnsanı bunaltmıyor, konu dağılmıyor. Örneğin Ayşıl’ın ailesi, Selim’in
arkadaşlarının ailesi veya Mehpare Hanım’ın arkadaşlarına yer verilmiyor.
Dakikaları uzatmak adına bu kolay yola başvurulmaması mutlu etti. Filmin
enerjisi ikinci yarıda biraz düşse de geneli tatminkardır. Sürükleyiciliğini genel olarak koruması bazı şeyleri görmezden gelmenizi sağlıypr.
Ağırlıklı olarak senaryoya
değinsem de oyuncular göz kamaştırıcıydı. Engin Günaydın’a her dizide her
filmde hayran kalan biriyim. Annesi rolündeki Füsun Demirel de filme çok şey
katıyor. Vücut dilini, mimiklerini, tecrübesini, ses tonunu o kadar güzel
kullanıyor ki Leyla LydiaTuğutlu’nun gelişmekte olan oyunculuğunu kapatıyor.
Tuğutlu’ya başarısız demek imkansız. Zira proje sayısı arttıkça kendini
göstereceğine eminim.
Müzik çalışmalarında Tolga Çebi
güzel iş çıkartarak komedi – dram komedi arasındaki geçiş sahnelerine renk
katıyor. Filmin ritmini harika belirliyor. Hele "Ateş Böceği" şarkısı insana mutluluk aşılıyor. İlk filmini çeken Çağrı Bayrak’ın en
büyük şansı şüphesiz Engin Günaydın’ın senaryosu ve başarılı oyuncu kadrosudur.
İlk filmde herkese bu kadro nasip olmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder