Çılgın Hırsız |
2010’da gösterime girdiğinde
büyük ilgi gören Çılgın Hırsız, başarısını Bafta ve Altın Küre adaylıklarıyla
taçlandırmıştı. 95 dakikalık animasyonun yönetmen koltuğunu Pierre Coffin ve
Chris Renaud paylaşıyorlar. Senaryo ise Sergio Pablos’un hikayesinden Cinco
Paul ve Ken Daurio tarafından kaleme alınmıştır. ABD yapımı komedinin
seslendirmelerinde Steve Carrel, Jason Segel, Miranda Cosgrove, Russell Brand,
Kristen Wiig isimlerini görebilirsiniz. 3D özelliğiyle gösterime giren filmin
bütçesi 69 milyon $’ken hasılatı 543 milyon $’a ulaşmıştır.
Yaşadığı huzurlu ve sakin sokağın
tek kötü kalplisi Gru’nun en büyük hayali Ay’ı ele geçirmektir! Evinde çokça
minyon köleleriyle kötülükleri dünyaya saçan Gru, bu hedefine ulaşmak için
hazırlıklara devam eder. Tam da bu sırada kurabiye satan Margo, Edith ve Agnes
isimli üç küçük yetimle tanışır. Küçük kızlar bu adamın kötü tarafından öte
başka bir şeyi fark ederler. Uzun zamandır aradıkları ebeveyn Gru’dur!
Kötü olarak ifşa edilen ama asla
kötü biri diye bakamadığımız ana karaktere sahip Çılgın Hırsız, çocuk kitlesine
güzel mesajlar verebiliyor. Gru’nun sürekli hırsızlığı, kötülüğü ön plana
çıkarılmak istense de antipati duyamıyorsunuz. Belki de küçük seyirci kitlesine
“Aslında her insanın içinde az da olsa iyilik kırıntısı vardır” düşüncesini
yerleştirmek istiyorlar. Ne yazık ki buna inanan yetişkinlerden değilim. Beni
Gru’dan çok yan karakterler Margo, Edith, Agnes ve minyonlar son dakikaya
sürükledi. İnanılmaz çizimle harika üç küçük kız ve birçok mini sarı
yaratık ortaya çıkmış. Özellikle Agnes ve minyonların çıkacağı sahneyi dört
gözle bekledim. İzledikten sonra Agnes’i masa üstü görseline koyduğumu
belirtmek durumu özetler sanırım. Kızların yetim oluşu, masumiyeti, hayata iyi
niyetle bakışları bir kalemle ancak bu denli başarılı olabilirdi. Üstelik her
birinde farklı şeyler gözlemliyorsunuz. En büyükleri Margo, gözlükleriyle
çalışkan ve sorumluluk sahibi olduğunu gösterirken ortanca Edith, kafasından
çıkarmadığı beresi ve biraz agresif tavırlarıyla sevgiye muhtaçlığını,
çekingenliğini simgeliyor. Aslında konuşsanız içinden muhteşem biri çıkacak.
Agnes ise en küçükleri olarak hayata toz pembe bakıyor. Kötü nedir, bilmiyor henüz. Bir insanın kötü olması
onun için önemli değil; yeter ki onları evlat edinsin, masal okusun, oyun oynasın.
Gerçi bunları yapan biri zaten kötü olamaz.
Müzik çalışmaları hikayenin
gidişatına ayak uydurabiliyor. Kullanılan renkler, çizim kadar başarılıdır. 95
dakika, kurgunun sürükleyiciliğiyle hızla akıp gidiyor ve ikincisini dört gözle
bekler oluyorsunuz. Diğer yandan, yapımcılar tedbirli davranarak filmin
ikincisinin geleceğine dair açık kapı bırakmıyor. Sonuçta 7 – 8 kat hasılat
elde etme ön görüsü pek kolay değil.
IMDB’den 7.6, Rotten Tometoes’tan
da 81 almıştır. Geri bildirimler hayli olumluyken, adaylıkları ve ödülleri de
bunun ispatıdır. Seslendirmelerde özellikle Steve Carrell’in hayli göze
çarptığı konusunda neredeyse tüm seyirci hem fikirdir. Gru’nun dublajını Ata
Demirer’den duyduğum için yorum/kıyas yapamıyorum. Demirer başarılı mıydı?
Komedyenliğini kullandığı aşikar olsa da animasyonda sesi daha eğlenceli
duymayı tercih ederdim.
Son olarak, Agnes seni seviyorum J
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder