21 Ocak 2012 Cumartesi

The 400 Blows (1959)

400 Darbe

Bu aralar eski filmlere hızlı bir dalış yaptım ve bir türlü suyun yüzüne çıkamadım! İyi ki güzel filmler denk geliyor da pişman olmuyorum. Bu seferki ise siyah beyaz 99 dakikalık bir Fransız yapımı! Yönetmen koltuğunda oturan ünlü yönetmen François Truffaut, ayrıca yapımcılığı da üstleniyor. Tabi bunla yetinmeyip Marcel Moussy ile birlikte senaryoyu kaleme alıyor. Jean-Pierre Leaud, Claire Maurier ve Albert Remy’nin baş rollerini oynadığı proje, en iyi özgün senaryo Oscar adayı olurken, Cannes Film Festivali’nde en iyi yönetmen ödülünü almıştır.


Ödevini yapmadığı için ceza alacağından emin olan Antoine, okula gitmekten korkar ve arkadaşı Rene ile okulu kırmaya karar verir. Lakin gezerlerken annesini sokakta başkasıyla gören Antoine, o hırsla okula dönünce mazeret olarak annesinin öldüğünü söyler. Okul tarafından çağrılan anne babası durumu öğrenince her şey daha da ters gitmeye başlar. Cezaların ardı arkası kesilmeyecektir ve Antoine tek çarenin evden kaçma olduğuna karar verir.

Filmi izlemeden önce 400 Darbe’nin ne anlama geldiğini merak etmeme rağmen, heyecanı kaçmasın diye araştırmamıştım. Tabi izlerken de çok bağlantı kuramadım. Meğerse Fransızca’da okulu kırmak anlamına gelen bir deyimmiş. Artık “Kim Milyoner Olmak İster?” yarışmasına gönül rahatlığıyla katılıp Kenan Işık tarafından milyonlara rezil edilebilirim! Siyah beyaz filmleri izlemenin filme ve özellikle senaryoya daha iyi odaklanma avantajı sunduğunu düşünürüm. Zaten ön plana çıkan harika senaryosu ile ekran başına geçmek paha biçilmez oluyor. Jean Constantin’in çalışmalarını yaptığı müzik, filmin eleştiri bombardımanına soktuğu konuları seyirci ile güzel güzel buluşturuyor. Dramatik yönünün ağırlığı müzikle yok ediliyor adeta. Hatta müzik en çok Antoine karakteri ile bütünleşiyor. Onun yaşadığı her türlü olay, müzikle beraber daha da hafifliyor ve umuda yelken açtırıyor. Sinemanın en önde gelen filmlerinden biri sayılan 400 Darbe (orijinal adını da yazayım: Les Quetre Cents Coups), Fransız sinemasını da yerden yere vurur. Okul, eğitim, toplum, aile, çocuk yetiştirme, evlilik gibi pek çok konuya değinirken iğneleri tek tek batırmaktan kaçınmıyor. İşin ilginç yanı bunu oldukça sade, samimi ve doğal olarak yapıyor. İçeriğin bu kadar abartısız ama yoğun olması tüm sinema alemini alt üst ediyor. Zaten sinema da Truffaut ile yeni bir hal alıyor ve peşinden pek çok yönetmeni/senaristi sürüklüyor.
Senaryonun bu kadar etkileyici olmasının elbette bir sebebi var. Truffaut kendi çocukluğundan esinlenerek bu filmi kaleme alıyor ve yönetiyor. Eğitimin yanlışlığına gem vururken sinemaya kaçarak pek çok tabuyu yıkıyor. Okul, toplum ve aile engeline rağmen özgürlüğünü arayan bu küçük çocuğun yanında olmak isterken, yaşadıklarına sebep olanlara içinizden sövmeden geçemiyorsunuz. Her sahneyi ince ince dantel kıvamında işlediğini detaylara dikkat ettiğinizde daha iyi hissedebilirsiniz. Spoiler olmaması için yazmak istemiyorum lakin öyle bir isyanlık var ki sahnelerde, o netliği görmek hayrete düşüyor. Diğer yandan bu kadar mesaj içermesi asla “sanat filmi” diye tabir edilen anlaşılmayan ama bazı kesimin hoşuna giden türden bir proje olduğunu düşündürtmesin. Aksine o kadar yalın ve sürükleyici ki keyif almamak imkansız. 1932 doğumlu olduğunu düşününce insanın şaşması daha da artıyor. Adam nerdeyse benim yaşımdayken böyle bir filmi ortaya çıkarıyor; bizeyse bu yaşta ancak yorum yapmak düşüyor J

Aldığı ödüller zaten eleştirilerin ne yönde olduğunu gösterirken IMDB’den 8.2, Rotten Tomatoes’tan da tam 100 puan alıyor. Filmin olumsuz sayılacak herhangi bir yönünü izlerken gördüm, ne de izledikten sonra araştırırken!

Gelelim baş rol oyuncusu, fırtınalar koparan 1944 Paris doğumlu Jean Pierre Leaud’a. Bu filmle gencecik yaşında Fransız sinemasında parlayan oyuncu, o yıllardan beri pek çok ödül alarak kariyer basamaklarında sürekli tırmanmıştır. Şu anda 67 yaşında fakat sinemayı asla bırakmayarak 2011’de “Le Havre” filmiyle son hız oyunculuğunu devam ettirmektedir. 40’tan fazla projede yer alan Leaud, 400 Darbe’deki gerçek ötesi rolü ile de umut vadeden baş rol oyuncu Bafta adayı olmuştur. 


3 yorum:

  1. Yorumun için kalemine sağlık ve yazdıklarına şunu eklemek istiyorum. Truffaut bu filmine benim 'deneysel sinema' olarak adlandırdığım akımı başlatmıştır. Adeta kamerayı bir kara kalem gibi kullanarak ekspresiyonist kareler meydana getirmiştir. Hislerin ambiyans dahilinde seyriciye çok iyi yansıtıldığını düşünüyorum. :)

    YanıtlaSil
  2. Paylaşımlarınızı ilgi ile takip ediyorum.

    Tüm İnternet Kazançları

    YanıtlaSil
  3. Bu aralar başladım eskiye yönelmeye bakalım sonu nereye gidecek :)

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...