İlk ve Son Aşkım |
Dünyaya hızlıca yaklaşan asteroit, tüm gezegeni yok edecektir. Bilim adamları bile çözüm
bulamamaktadır. İnsanoğlunun önünde yalnızca 3 hafta vardır! Dodge, lise aşkını bulmaya yola koyulurken, tanımadığı komşusu Penny de
ailesine kavuşmak adına ona eşlik eder. Tabi kıyamet arifesi bu yolculuk hiç de
kolay olmayacaktır.
Yaşamınızın bir döneminde mutlaka aklınıza gelen sorudur: Kıyamet kopsa veya öleceğinizi bilseniz neler yapardınız? Bu nedenle herkes kendinden bir şey bulup, konuyu kendince özdeşleştirebilir. Senarist başarılı bir konuya el atıyor. Son dönemde bu sorunun mükemmel örneği “Melancholia”nın kıyısından bile geçemez, o ayrı. İlk ve Son Aşkım’da durum biraz daha dram komedi tadında ele alınıyor. Mekan, dekor, kostüm detayları dünyanın sonuna göre ister istemez kötümser tasarlanıyor. Diğer yandan dram komediyi elde tutmak adına renk seçimleri, kamera açıları felakete sürüklemiyor. Bu da az biraz konuyla çelişiyor. Gerçi hayata nasıl bakacağınızla da ilgili olabilir. “Felaket filmleri” kategorisine girer mi derseniz, sanmıyorum.
Karakterler kendilerini
kaybediyorlar. Ya çılgınca eğleniyorlar ya da yağmacılığa başlayıp uç noktada
yaşıyorlar. Sonunda gerçekten kıyamet kopacak mı kopmayacak mı diye
sorgulamıyorlar bile. Bilim adamlarına güven son noktada anlayacağınız. Dodge,
haleti ruhiyesi gereği her şeye duygusal bakıyor. Boşvermişliğini kıyamet
arifesinden değil, doğduğundan beri yaşıyor. Bir bakıma kurtuluş gibi görüyor.
Sadece içinde kalanları yaşamak istiyor biraz da olsa. Penny ise Dodge’un
zıttıdır. Hayatı boşverenlerdendir ama çevresi geniştir ve biraz daha umutla
bakabiliyor. Senarist, Dodge kadar Penny’e şans tanımıyor onu anlamamız için.
Ya Penny kendi içinde gel gitler yaşıyor ve Dodge kadar net değil, veya senaryo
Penny’e yaklaşamıyor. İkilinin arasında geçen yarı romantizm havası da hiç
gerçekçi durmuyor, yakıştıramıyorsunuz. Birbirlerine bakışlarında bile
kıvılcımı yakalamak imkansız; eğreti duruyor.
Filmin kurgu aşaması ise size hiç
heyecan katmıyor. Dodge ve Penny’nin yolculukları beklenilenden çok sıkıcı
geçiyor. Manasız öyküler ekleniyor karakterlere. Sebep, sonuç göremiyorsunuz.
Başlangıcındaki o güzel sorular, kararlar, kararsızlıklar uçuyor ve yerini vasat
komedi filmlerinde insanları güldüremeyen hikayelere bırakıyor. Anlam
veremiyorsunuz.
IMDB 6.8, Rotten Tomatoes’tan 55
alan film, sinemaseverler tarafından çok sevilmedi. E haksız sayılmazlar. IMDB’nin
puanı sanırım baş rol oyuncularından kaynaklanıyordur. Zira ben de Keira Knightley
var diye seyretmek için adım atmıştım. Başlangıcındaki başarıyı devamında
yakalasaydı vasat üstü olarak akıllarda kalırdı. Şu anki
haliyleyse imkansıza yakındır. Steve Carell’e çok ısınamayan biri olarak
performansına yorum yapamayacağım. Sadece izlerken aklıma gelen “Crazy, Stupid, Love” filmi oldu. Oradaki
karakteri oldukça benziyor. Sanki rolü tekrarlıyor gibiydi.
Magazinsel ufak bir bilgi vermek
gerekirse; Dodge karakterinin terk eden karısı Linda, gerçek hayatta Steve
Carell’in eşi Nancy Carell’dir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder