Sır |
Afişine kapılıp çok büyük
beklentiye girmeden ekran başına geçtiğim Sır, genel olarak başarılı bir
kurguya sahiptir. Yönetmen koltuğundaki Pascal Laugier, senaryoyu da kaleme
alıyor. 100 dakikalık Fransa, Kanada, ABD yapımı filmin baş rollerinde Jessica
Biel, Jodelle Ferland, Sthepehn McHattie yer alıyorlar. Gizem/gerilim türlerine
giren projenin bütçesi 18 milyon $’ken, hasılatı 35 milyon $’a yaklaşmıştır.
Proje 7 Eylül’de Türkiye’de gösterime girmiştir.
Oldukça huzurlu ve mutlu hayat
sürülen Cold Rock kasabasının üzerinde bir süredir kara bulutlar gezinmektedir.
Kasabanın küçük çocukları sessiz sedasız ortadan kaybolurlar ve bir daha da
haber alınamaz. Ortada dolaşan dedikodu ise tüyler ürperticidir: Çok uzun boylu
bir adam çocukları kaçırmaktadır! Tek başına oğlunu büyüten hemşire Julia ise
bu dedikoduyu umursamaz; ta ki kendi oğlu kaçırılana kadar!
Oldukça tahmin edilebilir
klişelerle başlayan senaryo, sahneler ilerledikçe beni fazlasıyla şaşırttı.
Yönetmen ve senarist Laugier’in orijinal fikirleri inkar edilemez başarılıdır.
Seyirciyi ters köşe yapmayı diğer projelerinde de alışkanlık haline
getirmiştir. Gayet sıradan başlayan kasabanın lanetli hikayesi makul derecede
ilerliyor; heyecan yaratmıyor. Devamında karakterlerle yavaş yavaş
tanışıyorsunuz. Olayın gerilimi devam ederken, zaman ilerledikçe şüphe içinizi
kemirip duruyor. Kime neye güveneceğiniz sürekli değişiyor. Bir süre sonra o
güven eksikliği yıldırıyor. Neyse ki toparlanmanız pek zaman almıyor. Filmde
rahatsız olduğum tek nokta sonu oldu. Merak duygusu sıklıkla tavan yaparken,
finali yetersiz kalıyor. Belli bir mantığa bağlanıyor, tatmin ediyorsa da “İşte
bu!” dedirtmiyor.
Mekan ve dekor tasarımları çok
hoşuma gitti. Filmin türüne yakışacak şekilde karanlık bir atmosfer yaratılmıştır.
Kasabanın terk edilmişliği, yoksulluğu, laneti sanki yoldaki her toprak
parçasına bile yansımış. Kostüm ve makyaj için de aynısı geçerli. Kasaba
halkına baktığınızda hepsinde bir yılgınlık, mutsuzluk söz konusu. Yüzü gözü
nur gibi, saf ve temiz görünenler sadece çocuklardır. Çocukları ulaşılmaz
kılmak için bu tercih çok doğru görünüyor. Tabi tüm bunların yanında hemşire
Julia da kasabanın aksine dingin görünen bir karakterdir. İçinde yaşadığı
mutsuzluğu asla dışarı yansıtmaz, evrenle hesaplaşmasını kendi içinde yapar. Kasaba
ahalisinden onu ayıran da bu özelliğidir. Ta ki oğlu kaybolana kadar. Haliyle
Julia’nın da kasabadan farklı kalır bir hali olmayacaktır.
IMDB’den 6, Rotten Tomatoes’tan
ise 45 alan yapıma gelen eleştiriler aynı türdeki filmlerle benzer
yöndedir. Bu sefer IMDB’ye daha yakın bir puanlamam var. Olumsuz
eleştiriler daha çok senaryoya bağlıdır. Çok kafa karıştırması, ilk yarının
sıradan geçmesi başlıca negatif yorumlardır. Peki haksız sayılırlar mı? Elbette
hayır. Benzer fikirlere sahibim. Diğer yandan, türünün örneklerine göre daha
düzgün kurgu ve beklenilenin biraz daha dışında hikayesi var. Yönetmene şans
verilmemesi haksızlık olur.
1982 ABD doğumlu Jessica Biel,
oyunculuğundan çok fiziki özelliğiyle pek çok basılı medyada ilk sıraları
kapmıştır. Bu fiziksel avantaj elbette ona Hollywood’da kapılar açmış, 28
projede yer almıştır. Bunlardan en bilinenleri: “The Texas Chainsaw Massacre”, “Blade:
Trinity”, “Elizabethtown”, “The Illısionist”, “Next”, “Planet 51”, “Valentine’s Day”, “Total Recall”. Şimdiye kadar ekranda seyrettiğim Jessica Biel,
oyunculuk açısından beni hiç tatmin etmemişti (erkek seyircileri bilemem!). The Tall Man’de ise beklenmedik kadar
başarılı bir performans sergiliyor. Bu başarısını elbette daha önceki projelerle
kıyaslıyorum. Gözde bir oyuncu olması için ciddi zaman geçmesi gerekiyor.
sırrı merak ettiğimden izlerim :)
YanıtlaSilBırak sırrı mırrı, sen Jessica Biel için izlersin :p
SilAhaha bak o da var :)) Jessica biel sırrın önüne geçti şimdi :P
SilJessica Biel'in oyunluluğu ve diğer etmenleri,filmin kurgusu ve yönetmenin başarılı performansıyla bence bu yılın değerlendirilmesi gereken filmlerden.İMDb puanının birazcık üstünü hakediyor bence :)
YanıtlaSil