Bol ödüllere sahip olmasına
rağmen tüm Türk seyircisiyle henüz buluşamayan Reha Erdem’in daha fazla ilgiyi
hak ettiğine inanıyorum. Seyretmesi çok kolay filmler sunmadığı aşikar. Kafa
yoran, zorlayan, özetle elde patlamış mısırla seyredilmeyen filmlere imza
atmayı tercih ediyor. “A ay”, “Kaç Para Kaç”, “Korkuyorum Anne”, “Beş Vakit”,
“Kosmos”, “Jin”, “Şarkı Söyleyen
Kadınlar” filmlerinin yönetmen ve senaristi Erdem, Hayat Var’ın ayrıca
kurgu ve ses tasarımını da üstlenmektedir. 121 dakikalık dramın baş rollerinde
Elit İşcan, Erdal Beşikçioğlu, Levent Yılmaz bulunuyorlar. Türkiye, Yunanistan,
Bulgaristan yapımı Mart 2009’da gösterime girmişti.
Ergenliğe yeni adım adan Hayat,
yatalak dedesi ve annesinden ayrılan ihmalkar balıkçı babasıyla yaşamaktadır.
Bu küçük yaşta hem dedesinin bakımını üstlenir hem de babasının kanun dışı
işlerine şahit olur. Annesinin yeni yuvası ve üvey babasına, mahalle bakkalı da
eklenerek tam bir çıkmaza girer. Adının aksine hayatın tüm sillesini bu yaşta
çekmektedir. Diğer yandan tam da filmin adı gibi hayata umutla bağlanır,
cesurdur.
Filmde beni çok şaşırtan iki şey
vardı: Anlatım ve ses! Hayat’ın hikayesi o kadar etkileyici anlatılıyor ki,
diyalog olmadan bile onun duygularını kendiniz yaşamış gibi hissediyor, onun
başına gelenler için empati kurabiliyorsunuz. En uç bölgelere yelken
açıyorsunuz: bir yanda felaketler, diğer yanda umut. İkisi tek bir karakterde
olamaz, doğaya aykırı gibi görünse de Reha Erdem bu ikiliyi yakalıyor. Hayat
söylemeden, göstermeden neler çektiğini hissettiriyor. Ortada ağır bir istismar
var. Karakterin büyükleri onu sömürüyor, kullanıyor. Onun istediği ise sadece
biraz ilgi ve yaşamadığı çocukluğunu geç de olsa yaşayabilmektir. Tüm bunların
yanında içinde umudu taşırken mutlu olmak için gayret göstermiyor. Daha doğrusu
mutluluğun ne olduğunu veya nasıl kazanılacağını çevresinde hiç görmediği için
hayata tepkisiz kalıyor. Gözünüzün önüne yaşadığınız çocukluğunuz veya
çevrenizdeki çocuklar geliyor; halinize şükrediyorsunuz. Hayat’ın bu kadar
tepkisiz kalmasına kızıyorsunuz çünkü büyük ihtimalle öyle bir çocukluk
yaşamamışsınız. Bir yandan yargılayıp diğer yandan empati kurabilmek bu aşamada
biraz güçleşiyor; duygular karışıyor. Annesine, babasına, dedesine ve diğer tüm
onu istismar edenlere isyan ediyorsunuz. Üstelik gayet sakin ekrana
aktarılırken yapıyorsunuz bunu. Varın başarısını siz düşünün.
Filmde ikinci etkileyen şey ise
ses tasarımıdır. Hayat karakteri ne kadar durgun, tepkisizse İstanbul’un sesi,
gürültüsü, isyanı bir o kadar fazladır. Tam bir tezatlığın içine dalış yapıyorsunuz.
Neredeyse baş rolü Hayat değil, İstanbul oynuyor. Hayat karakterinin
yaşadıkları olağan gibi görünürken, İstanbul’un yaşadıkları aksine kaosa
sürükleniyor. Sanki Hayat umuda yolculuk yapmak isterken, İstanbul onu sesiyle
dizginliyor.
Mekan, dekor, kostüm tasarımları
ise bu anlatımı güçlendirecek şekilde destekliyor. Hayat, dede, babanın kaldığı
evin harika Boğaz manzarası varken, karakterler o manzarada sıkışmıştır. Umudun
içinde mutsuzluk süregelmektedir. Hayat karakterinin kostümleri ise oldukça
manidardır. Özellikle kırmızı ve pembe renkleri seçilmiştir. Bir yandan
çocukluktan ergenliğe adım atılıyor ve feminenliğini kazanmak istiyor; diğer
yandan da küçük kız çocukları gibi canlı renklerde kıyafet giyerek çocukluğunu
yaşamak istiyor. Sürülen kırmızı ruj ise tek başına bir karakter
yaratıyor.
Karakter detaylandırmalarında öne
çıkan Hayat dışında, dede ve baba da seyirciyi ayrı ayrı düşündürüyor. Ölümle
pençeleşen dede, hem ölmek istemiyor hem de onu öldürecek şeylerden kaçmıyor.
Baba ise problemlerle dolu iş ve özel hayatında hem kızıyla ilgilenmek istiyor
hem de onu kendi kaderine yapayalnız bırakıyor. İkisinde de aslında bir yanda
umut, diğer yanda çaresizlik ve boş vermişlik var.
Projenin harika anlatımı pek çok
ödülle pekişmiştir: SİYAD en iyi film, yönetmen, görüntü yönetmeni, kurgu
ödülleri, Berlin Uluslararası Film Festivali’nde Tagesspiegel Gazetesi okurlar
Jürisi Özel Ödülü, İstanbul Film Festivali FIPRESCI ödülü, Yeşilçam en iyi
yönetmen ve genç yetenek ödülü.
1994 İstanbul doğumlu Elit İşcan,
ilk kez Reha Erdem’in “Beş Vakit”
filminde sinemayla buluşmuştur. Ardından tekrar Reha Erdem’in filminde baş rol
oynaması hızlıca çıkışını sağlamıştır. “Beş
Vakit” ile umut veren genç kadın oyuncu Altın Koza ödülünü kazanmıştır.
Reha Erdem’in iki kez ona bu denli ciddi roller vermesi, geleceği için bir
garanti belgesi taşıyor adeta.
çok sevdiğim bir Reha erdem filmi. blogunda görünce sevindim. anlatımı çok ustalıklı gerçekten
YanıtlaSiliyi bayramlar Fatma :)
Ben de geç seyrettiğime pişman oldum :) Çok teşekkürler, sana da iyi bayramlar :)
Sil