10 Haziran 2013 Pazartesi

The Place Beyond the Pines (Babadan Oğula) 2013

Babadan Oğula
Gözler Twitter ve Facebook’ta, kulak yandaş olmayan medyadan gelen haberlerde, gönül de Gezi Parkı’yla beraber tüm direnenlerin yanındayken sessiz sedasız 7 Haziran’da gösterime giren Babadan Oğula, uzun bir dönemi kapsayarak sıra dışı olmasa da ilgi çekici bir konuyu ele alıyor. Derek Cianfrance  yönetmenliği üstlenirken, senaryoyu da Ben Coccio ile kaleme almaktadır. Derek Cianfrance’ı “Blue Valentine” filminden hatırlayabilirsiniz. 140 dakikalık ABD yapımının baş rollerinde ise Ryan Gosling, Bradley Cooper, Eva Mendes, Rose Byrne, Ray Liotta yer alıyorlar. Gerilim, dram türündeki projenin bütçesi 15 milyon $’ken, hasılat şimdilik 42 milyon $’a ulaşmıştır. Gösterime girmeden önce İstanbul Film Festivali’nde sinemaseverlerle buluşmuştu.

Motosiklet kullanmadaki yeteneğiyle adını duyuran Luke, bir karnaval kumpanyasında motosikletiyle akrobasi yapmaktadır. New York’un bir kasabasına geldiğinde eski sevgilisi Romina’yla karşılaşır. Aradan geçen zamanda Romina Luke’un oğlunu doğurmuştur. Bu gerçeği öğrenen Luke, tüm hayatını Romina ve oğluna adamaya karar verir. Tabi bunun için daha çok para kazanması gerekir. Araba tamircisi Robin’le tanışan Luke, onla banka soygunu işine girer. Bir soygun sonrası idealist polis memuru Avery, Luke’la karşı karşıya gelir. Bu karşılaşma sonrası hem Luke’un hayatı hem de Avery’nin hayatı tamamen değişir!

“Özgürlüğün peşinden giden, bağlılık duygusu olmayan bir erkeği ne iş ne de kadın durdurabilir” mantığıyla başlayan Babadan Oğula, dram ağırlıklı, gerilim ve aksiyon serpiştirilen orta halli bir projedir. Tahmin edilen gelişmeler ve sonla çok heyecan yarattığı söylenemez. Tabi Luke ve Avery’nin karşılaşması hariç! Böyle bir öykü için sürenin de hayli uzun olduğu aşikar. Yönetmenin amacı sanırım duyguları doya doya seyirciye aktarmak. Aksi takdirde 140 dakikanın başka açıklaması yok gibi. Kamera açıları, renk ve kontrast ayarları dram/gerilime göre başarılıdır. Mekan, dekor, kostüm detayları dramın yükünü biraz hafifletiyor. Luke’un dövmeleri, Romina’nın gençlikten yaşlılığa doğru ilerleyen hayatı ekrana etkili aktarılıyor. Tek yaşlanmayan Avery görünüyor. “Paranın getirdiği avantaj” gibi nitelenme ihtimali olsa da gerçekçiliği az biraz bozuyor. Romina’yla Avery sanki aynı dönemde yaşamıyor gibi.

Gelelim ortak çalışmayla kaleme alınan senaryoya. Senaryoda beni en çok etkileyen karakter detaylandırması oldu. Luke, Avery, Avery’nin karısı, Luke’un oğlu Jason gayet net bir şekilde ortaya dökülüyor. Karakterleri her açıdan tanıma, anlama, empati kurabilme sürecine giriyorsunuz. Avery’nin karısı az sahnede yer almasına rağmen tesirliydi. En azından Romina’ya göre fikirlerini daha çok ortaya koyabiliyor. Tabi Romina’nın hayatında aşk mı mantık mı ikilemi sürüp gidiyor. O yüzden fikirleri biraz havada kalıyor. Çilekeş sıfatı dışında filme katkısını pek göremedim. Az konuşan Luke, baş rolü sonuna kadar koruyabiliyor ve izlerini yaşatıyor.
Ortada 4 baba figürü var: Jason’ın üvey babası, Luke, Avery’nin babası, Avery. Emek veren Jason’ın üvey babası, sonradan aileye dahil olmak isteyen ve onlar için tehlikeye girmekten kaçınmayan asi Luke, meslek seçimi nedeniyle oğluyla çelişen Avery’nin babası ve iş yoğunluğu nedeniyle zaman ayıramadığı, yalnızlıktan ve paranın getirdiği şımarıklıktan dolayı zaman zaman tehlikeli işlere bulaşan oğluyla uğraşan Avery. Senaryo 4 koldan baba figürlerini ilmek ilmek işliyor. Bu açıdan takdir etmek gerekir. Hani “Baba nasıl olmalıdır?” sorusunu akla getiriyor. İdeal çocuk olmayacağı gibi ideal anne baba olmanın da imkansızlığını savunanlardanım. İşin içine duygu, sorumluluk girerken buna net cevap vermek hayli güç görünüyor. Film bu soruya cevap veriyor mu? Hayır. Sadece ortaya örnekler sunuyor.

İki farklı dönemi anlattığı için zaman zaman seyirciyi yoruyor. Özellikle 140 dakika olması böyle bir dram için fazla geldi. Kitap haline getirilse keyif alınabilir; kamera karşısında ise etkisi azalıyor.

Rotten Tomatoes’tan 82, IMDB’den 7,6 alan Babadan Oğula, genellikle olumlu geri bildirimler alıyor. Oyuncuların etkileyici performansları, karakter sayısının zenginliği ve öykü içindeki dağılımı, pek çok duyguyu öne çıkarması, babalığı farklı açılardan ve karakterlerden göstermesi öne çıkan artılarıdır.


Bana mı denk geliyor, emin değilim. Ryan Gosling sanki hep az konuşan, içine kapanık karakterleri canlandırıyor. “The Notebook”, “Blue Valentine”, “Drive” filmleri belki kafamda diğer projelerine göre daha çok yer edindiği için bu izlenimi bırakmış olabilir. Başarısı ise tartışılmaz. Eva Mendes’e halen ısınamadım. Yaşlılığını görmek güzel, canlandırdığı karaktere emek verdiği de aşikar. Romina’yı göklere çıkarabilmiş mi? Pek değil. Bradley Cooper, Avery karakteriyle bende çok etki bırakamadı. Karakter güzel işlense de duyguları arka planda bırakıyor. Bu ikilem Bradley Cooper’ın asıl performansını köreltiyor. Zira “Silver Linings Playbook” ve “The Words” filmlerindeki tesiri hala yerinde duruyor!


3 yorum:

  1. film 52. dk da bitiyor zannetim bi baktım ki daha 90 dk var nası bitcek dedim bu film. bradley cooper hiç olmamış polis memurluğuna ayrıca 15 sene sonra bir saç stili değiştirmişler o da olmamış

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yok yahu o kadar da kötü değildi. Sadece fazla uzun ve ağır ilerledi. Saç stili illa güzel olmamalı zaten. Farklılık önemli. Gosling'in sarı saçlarından daha iyi :D

      Sil
    2. saç stiline birşey demedim ki 15 sene olduğu belli değil dedim saçı değişip yaşlanmış sanmışlar :D

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...