15 Haziran 2013 Cumartesi

Stoker (Lanetli Kan) (2013)


Lanetli Kan
Yönetmen koltuğunda Park Chan-wook varken, detaya bakmadan seyre koyulduğum Lanetli Kan, Nisan sonu Türkiye’de gösterime girmişti. Park Chan-wook’un Amerika’da çektiği ilk film Lanetli Kan’ın senaryosunu Wentworth Miller kaleme alıyor. 99 dakikalık ABD – İngiltere yapımın kadrosunda Mia Wasikowska, Matthew Goode, Nicole Kidman, Dermot Mulroney yer alıyorlar. Psikolojik gerilim, korku türlerindeki yapımın bütçesi 12 milyon $’ken, hasılatı 11 milyon $ civarındadır. Sinemaseverlerle ilk kez Sundance Film Festivali’nde buluşarak eleştirmenlerden tam not aldı. Bu arada Tony Scott’un ölmeden önceki son filmidir (co-producer olarak).

Babasının ani ölümüyle annesiyle baş başa kalan India, cenazede ilk kez gördüğü Charlie amcasıyla tanışır. Cenaze sonrası annesi ve India’yla aynı evde kalmaya başlayan amca tuhaf ve gizemli biridir. Babasının kaybıyla zor günler geçiren India, Charlie’nin varlığıyla hayatında ciddi değişikliklere gebe kalacaktır.

Oldboy” ile sinema aleminin vazgeçilmez Güney Koreli yönetmeni haline gelen Park Chan-wook, Amerika siftahını başarılı oyuncu kadrosuyla yapıyor. Vampir öykülerine sıkça gönderme yapan, gizem dolu etkili bir gerilim yaşatıyor. Seyrederken Güney Kore yapımı mı Amerika yapımı mı diye düşünmeden edemiyor insan. Zira renk kullanımı, kamera açıları, senaryodaki metaforlar, sahne geçişleri Güney Kore esintisi barındırıyor. Amerika yapımı olarak da kanlı sahneler daha arka planda kalıyor ve manzara/dekor çekimleri daha öne geçiyor. Mekan, dekor, kostüm detayları gerilime göre hayli ilgi çekici; üstünde durulduğunu belli ediyor. Evin dekoru, güneş ışığının eve girme açısı, kullanılan ışığın yoğunluğu, bahçenin gizemli aktarılışı, bodrum katın ruhu daraltıcak denli karanlık gösterilmesi çok başarılıdır. Evin dışında çok bir yerin gösterilmemesi de sizi eve hapsediyor ve ayrı bir bunalım yaratıyor. Zaman zaman içi kasvet basıyıor. India ve annesinin kostümleri kadar Charlie’nin muntazam kıyafetleri, saçı filme artı puan kazandıran detaylardır.

Senaryoya göz attığımızda ince ince işlenen bir öyküyle karşılaşıyoruz. Annesiyle hiç anlaşamayan India, tüm zamanını babasıyla geçiren genç bir kızdır. Babası ölünce evin düzeni bozulur. Sonuçta annesiyle baş başa kalacaktır. Bu arada tanımadığı amcası, bozulan düzeni daha da alt üst edecektir. India daha babasının kaybını sindirememişken amcasının gizemli geçmişi ve India’yla uğraşmaya başlaması kızdaki tedirginliği artırır. Hatta bu uğraş içinde India kendini keşfetmeye koyulur. Farkında olmadan masumiyeti bir kenara bırakır. Bu ani değişimler gittikçe sert ve tutulamaz bir hal alır.

Karakter detaylandırması India, anne, Charlie amca ve kısıtlı görünen babada çok güzel irdeleniyor. Üstelik 99 dakikaya yedirilmesi heyecanı yüksek seviyede tutuyor. Karakterler üzerindeki değişimler, geçmişe dönüşlerle daha netlik kazanıyor. Bir genç kızın kendini keşfetmesi, bir annenin bastırılmış duyguları, geçmişi soru işaretleriyle dolu bir amcanın yeğenine düşkünlüğü bazen cümlelere bile gerek duyulmadan anlatılıyor. Bu gibi sahnelerde görsellik elbette herşeyin önüne geçiyor. Favori iki sahnem India ve amcasının beraber piyano çalışı ve India’nın annesinin saçını tarayışıdır. Senaryoda tek emin olamadığım konu babanın gösterilmesidir. Onu tamamen hayalde canlandırmak öyküye derinlik kazandırabilirdi. Gerçi Dermot Mulroney’i görmek mutlu etti, o ayrı.

Oyuncu kadrosunda Nicole Kidman adı herkesin önüne geçiyor gibi görünse de öykü içinde yan karakter olmaktan kurtulamıyor. Üstelik akılda kalıcı bir karakter de değil. Daha doğrusu performansı unutulmayacak kadar etkili gelmedi. Tabi itiraf etmek gerekir ki yönetmenin adı dışında seyretmeye iten ikinci şey Kidman’ın adı oldu. Oscar döneminden bu yana izlediğim üçüncü, toplamda dördüncü Mia Wasikowska filmidir. Hayli tesirli yeteneği var. Canlandırdığı her yeni karakterde performansını kuvvetlendiriyor. Şu ana kadar izlediğim projelerinde en beğendiğim bu oldu. Hem kendini, hem çevresindekileri hem de seyirciyi rahatsız edici tutumu hayli gerçekçi duruyor. Mimikleri, hareketleri, kostüm ve saçını kullanışı bile gözden kaçmıyor.

IMDB’den 7.2 alan filme gelen yorumlar genellikle olumlu yöndedir. Yalnız şunu hatırlatmakta fayda var: Eğer Güney Kore gerilim filmlerini seviyorsanız ve daha önce Park Chan-wook projelerinden bir veya daha fazlasını keyifle seyrettiyseniz bu filme sıcak bakmanız daha yüksek ihtimal. Zira yönetmenin tarzına odaklanmadan film sıkıcı, yavaş ilerliyor gibi gelebilir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...