13 Haziran 2013 Perşembe

Side Effects (Acı Reçete) (2013)

Acı Reçete
Tavsiye üzerine ekran başına geçtiğim, özellikle ikinci yarı itibariyle şok üstüne şok yaşatan, hem cinslerimden korkutan etkileyici bir Steven Soderbergh projesiyle karşı karşıyayız. Soderbergh adını “Sex, Lies, and Videotape”, “Erin Brockovich”, “Traffic”, “Ocean’s Eleven”, “Solaris”, “Ocean’s Twelve”, “The Good German”, “Ocean’s Thirteen”, “Contagion”la hayli duyurmuştur. 106 dakikalık ABD yapımının senaryosu ise Soderbergh’in daha önce de beraber çalıştığı Scott Z. Burns’e aittir. Nisan 2013’te Türkiye’de gösterime giren gerilimin oyuncu kadrosu hayli ilgi çekici: Rooney Mara, Channing Tatum, Jude Law, Catherine Zeta Jones. 30 milyon $’lık hasılatına karşılık şimdilik 60 milyon $ hasılatı vardır.

New York’ta lüks içinde yaşayan Emily ve Martin’in hayatı Martin’in hapse girmesiyle alt üst olur. Borsa yolsuzluğuna karışan Martin, 4 yıl hapishanede kalır. Tüm mal varlığı elinden gider. Para ve ihtişamı terk etmek zorunda kalan ve kocasını hapse gönderen Emily, ağır depresyona girer. Psikologunun önerdiği ilaçlarla ayakta durmaya çalışan Emily’nin hayatı beklenmedik bir yola sürüklenir!

Bir doktorun hapishane hastanesinde yaşadığı tecrübeden yola çıkarak kaleme dökülen Acı Reçete, beklenmedik sürprizler sunuyor. Müzik çalışmalarını Thomas Newman’ın üstlendiği gerilim, hayli sakin ve duygusal başlıyor. Eşini hapishanede ziyaret eden Emily, bir yandan eşinin çıkmasını istiyor bir yandan da çıktığında sanki memnun kalmamış hal takınıyor. Depresyondan kaynaklanan ikilem olduğuna kanaat getirebiliyorsunuz. Sonrasında öyküye katılan karakterler ilişkiyi bambaşka olaylara yönlendiriyorlar. İlk yarı hayli hızlı, gerilim dolu, adrenalini üst seviyede tutarak geçiyor. Doktorların verdiği ilaçların yan etkilerinin bir hastayı nasıl etkilediğine şahit oluyoruz. İlaç sektörünün arkasında neler döndüğü, çarşaf misali önümüze seriliyor. İşin içinde sağlık var diye bakarken, sektörün ticari bir gelir kaynağı olduğunu unutuyoruz. Bu acımasız gerçekler de izlerken “Cık cık, olacak iş değil!” nidaları savurmamızı tetikliyor. İkinci yarıya geçildiğindeyse ayrı bir şok yaşayıp işler entrikaya dönüyor. Herkes birbirinin kuyusunu kazıyor, kim kiminle nerede misali oyunlar oynanıyor. Takibi güç öyküyü, kurgunun başarısı sayesinde konsantreyi bozmadan izleyebiliyorsunuz.
Karakter sayısı konuya ve türe göre gayet yeterlidir. Emily baş rolde olsa da ana dört karakter neredeyse sırayla baş role geçiyor. Emily her biriyle ilişki içindeyken sanki onların öne çıkmasına izin veriyor; onlar da egolarını savurup duruyor. Bu açıdan karakter dağılımı, onlara verilen zamanlama çok hoşuma gitti. Emily’nin irdelenişi, seyirciye aktarılma yolu hemcinslerimden korkmamı sağlayacak kadar tesirlidir. “Düşman başına!” derler ya, aynen öyle! Scott Z. Burns’ü sadece Emily karakteri için bile takdir etmek yeterli.

Mekan, dekor, kostüm, makyaj detayları gerilime göre başarılıdır. Mekanların baskın havası, Emily’nin dağınık saçları, iki doktorun kıyafetleri bu detaylardan aklımda kalanlardır. IMDB’den 7.2, Rotten Tomatoes’tan 85 alan filme gelen eleştiriler genellikle olumlu yöndedir. Soderbergh ve Scott ikilisinin “Salgın”ı seyredenler bu filmle ister istemez yakınlık kuracaklar. İlaç ve sağlık sektörünü sorgulaması, izleyicinin ilgisini çekiyor. Yöntemi, kurgusu “klişe” sınıfına sokanlar olsa da ele alınan konu cezbedici. Tabi ikinci yarı ilk yarıdaki tezini biraz çürütüyor. Bu da sektörün sorgulanmasını tekrar sorguluyor!


The Girl with the Dragon Tattoo”nun Lisbeth Salander’i 1985 doğumlu Rooney Mara, her filmde farklı bir kılığa girmekteki başarısını sürdürüyor. Şu ana kadarki 12 sinema projesinden 6’sını seyrettim. Her birinde kostüm, makyaj, karakter olarak hep farklı insanları canlandırdı. Takdir etmemek imkansız. Emily karakterini tahmin edilenden çok daha iyi sergiliyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...