“Eve Dönüş: Sarıkamış 1915”ten sonra Çanakkale temalı filmlere olan
umudumun artışıyla sinema salonuna koştuğum Çanakkale Yolun Sonu, diğerlerine göre bir iki basamak öndedir. 15 Mart’ta gösterime giren savaş türündeki dramın
yönetmen koltuğunda Serdar Akar ve Kemal Uzun olması bu başarının kilit
noktasıdır. Zira Serdar Akar adı bile tek başına size garanti sağlıyor.
Senaryo Başak Angigün ve Alphan Dikmen tarafından kaleme alınıyor. 120
dakikalık filmin oyuncu kadrosunda Gürkan Uygun, Berrak Tüzünataç, Mahir
Günşiray, Yıldırım Urağ, Umut Kurt yer alıyorlar.
I. Dünya Savaşı’nın en zor cephelerinden birinde tarih Nisan 1915’tir. Anzak
Koyu’na ulaşan destek birliği Hilal-i Ahmer’deki Muhsin ve Hasan kardeşleri zor günler beklemektedir. Keskin nişancı Muhsin’in adı orduda nam
salmıştır. Komutan, ona “avcı” görevini verir. Vatan ve namusu her şeyin önünde
tutan Muhsin’in tek isteği ise kardeşinin savaş gerisinde görev almasıdır.
Gerçekleri yansıtmak adına yaklaşık 20 milyon $’a mal olan prodüksiyon
çalışması yapılmıştır. Ağır makineli tüfekler neredeyse 100 yıl sonra özel
izin ve destekle tekrar çalıştırılmıştır. Film için bir plato inşa edildi
ve savaş mühimmatı özel olarak tasarlandı. 2 yıllık çalışmaların ardından
görselliği doygun 2 saati hızlıca eriten bir proje ortaya çıktı.
Gerçekten Muhsin diye bir karakter var mı yok mu, bilinmiyor. Belki
bilinmemesi daha iyi; zaten Çanakkale cephesini almak için nice Muhsin’ler
kanlarının son damlasına kadar savaşmıştır. Biz de anca oturup filmlerde kendi
çapımızda yorumlar yapabiliyoruz. Çanakkale Yolun Sonu’nda beni tatmin eden 2
unsur var: İlki ses ve görsellik. Savaşta göze çarpacak, dikkat edilecek en
ufak detay dahi filme yansıyor. Ciddi bir emek verildiği aşikar. Sırıtan bir
tasarım yok. Kostümler, savaş mühimmatları, kullanılan tüfekler, kalınan
barınaklar ince elenip sık dokunulmuş. Savaşın içinde olduğunuzu
hissediyorsunuz. Kullanılan ses teknolojisi ise özellikle savaş esnasında, bombalama anında kendini gösteriyor. Böyle projeleri görmek insanı mutlu ediyor. Gelişme kaydediyor
Türk sineması.
Tatmin eden ikinci unsursa bam telimize vurmadan olayı anlatmasıdır. Elbette
“Vatan millet Sakarya” nidasında heyecan yaratıyor fakat abartıdan daha uzak
bir şekilde yapıyor bunu. Senaryo gayet sade ve anlaşılır. İmgelere yer
verilmiyor. Bilinen bir tarihi bilinmeyen kahramanlar üzerinden tekrar
hatırlatıyor. Senaryo daha etkileyici ele alınabilir miydi? Evet, kesinlikle.
Diğer yandan, bu haliyle de rahatsız etmiyor.
Tatmin edenlerin yanında rahatsız eden de 2 şey oldu: İlki hemşirelerin
neredeyse evimdeki çarşaflardan daha beyaz olan kostümleri. Savaşta bu beyazlık
nedir yahu? Milyon dolarlık tasarımlar inandırıcılığı en yüksek seviyede tutmak
için hazırlanırken bembeyaz hemşire elbiseleri gram kirlenmiyor. Hani beyaz
renk bir süre sonra çok bakınca rahatsız eder ya, filmde de gözümü yordu,
rahatsız etti. Savaşın ruhunu yansıtmak adına kullanılan renk ve kontrast ayarı
ne kadar başarılıysa beyazlık da o kadar kötüdür. "Beyazlığı bir simge olarak bıraktık" demeyeceklerini umuyorum. Seyirci buna inanmaz.
İkinci rahatsız eden şey ise düşmanı diyaloglarla ezip geçmek, hatta alay
edilecek konuma sokmalarıdır. Bunu yapan Türkiye askerleri değil, düşman
askerlerinin kendileridir. Askerler kendi aralarında konuşurken savaştan uzak,
alakasız ve yersiz muhabbet ediyorlar. Bizim tarafta ciddiyet her daim
korunurken düşmanı bu yöntemle göstermek bana gerçekçi gelmiyor. Neyse ki iki
üç konuda düşman askerleri kendi üstlerini eleştiriyorlar da bu durum kabul
edilebilir hale geliyor.
Karakter detaylandırmalarında askerlerin hepsi başarılı ele alınıyor.
Muhsin’i, Hasan’ı, Yorgo’yu, Arnavut askeri samimi ve inandırıcı buldum. Hayatlarına dair verilen ipucular, hikayeye sıcaklık katmış. Gürkan Uygun hayalimdeki
Muhsin’i canlandıramasa da boyu posu ve konuşması fena değildi. Tek sorunu
mimik yapamayışı; tıpkı Kıvanç Tatlıtuğ misali. Umut Kurt’un dizi projelerini
izlemiş biri olarak Hasan’ı tutuk oynadığını itiraf etmem gerek. Çok başarılı
bir oyuncu olduğuna inandığım için asıl performansının bu olmadığına eminim.
Berrin Tüzünataç, güzelliği dışında pek bir şey katmıyor. Yapımcının daha iyi
bir kadro seçmesini yeğlerdim. Hazır bunca emek harcanırken hünerini gösterecek
nice baş rol oyuncusu vardır.
Mutlaka izlenmesi gereken filmler sınıfına giremese de Çanakkale temalı filmlerin içinde öne çıktığı aşikar. Bir uğraş olduğu aşikar. Kurgu, oyunculuk üzerinde durulursa daha iyilerini de seyredeceğimize inancım tam.
Filmi izlemedim sadece fragmana bakarak konuşabilirim. Gelişmeler var ancak hala çok yolumuz var savaş filmi çekme konusunda. Ama bunlar da çok izlenmeli ki para kazansınlar daha iyisini yapsınlar. Onlar iyisini yapana kadar ben maalesef hep Er Ryan ile karşılaştıracağım bu tarz filmleri.
YanıtlaSil1) Er Ryan 98 yilinda 70 milyon dolarla cekilmis ben 2013te 20 milyon diyorum. 2) Amerikanin sinemaya destegiyle Türkiye nin destegi denk mi? 3) Ayni butcedeki tum Ameriksn savas filmleri seyredilip mi bu kiyaslama yapiliyor? 4) Halkimiz ben dahil yerli yapimlari hep sinemada mibizliuoruz yoksa 2 ay sonra tv veya korsan dvdde mi?
SilTelden yazdigim icin yazim gatalari olabiliyor. Elestirim sana degil yerli filmlere surekli olumsuz yorum yapanlara. Destek vermiyoruz ki daha iyisi ciksin pat diye! 915 dakikalik Sinemanin Hikayesinde sadece NBC ve Yilmaz Guney var. Tek suc yonetmen senaristlerin mi?
SilMesela yatırımcılar, sponsorlar doğru düzgün paralar verseler güzel filmler çıkabilir belki ama bu seferde bizim yönetmenlerin tecrübesizliği var.Var da var.
SilDediğin gibi destek vermek lazım ama ben seyirci olarak beğenebileceğim bir filmi izlemek isterim.Sonuçta para ve zaman harcayacağım.
Ama bu filmin varolmasına da karşı değilim; bu film de olmalı ve devam etmeliler; iyi veya kötü gelişecekler.. :)