17 Aralık 2013 Salı

Prisoners (2013)

27 Aralık’ta Türkiye’de gösterime girecek Prisoners, uzun süresine rağmen seyirciyi ekrana bağlayan oyuncu kadrosuna ve kurguya sahiptir. Hayran kaldığım “Incendies” filminin yönetmeni Denis Villeneuve’nin yönetmen koltuğunda oturduğu gerilim, polisiyenin senaryosu Aaron Guzikowski’ye aittir. 153 dakikalık ABD yapımının baş rollerinde Hugh Jackman, Jake Gyllenhaal, Viola Davis, Mario Bello, Melissa Leo yer alıyorlar. 46 milyon $’lık bütçesine karşılık şimdiden 120 milyon $ hasılata ulaşmıştır.

Çok yakın ilişkileri olan Dovers ve Birches aileleri, Şükran Günü yemeği için bir araya gelirler. Ailelerin küçük kızları Anna ve Joy’un oyun oynarken bir anda ortadan kaybolduğu fark edilir. Aileler ve polis küçük kızları bulmak için saatlerce uğraşırlar. Zaman ilerledikçe tüm kasaba seferber olur, ama nafile. Artık kaçırıldıklarına herkes emindir. Anna’nın babası Keller, polisin bir şey yapmadığına inanarak kendi yollarıyla kızını aramaya koyulur. Dedektif Loki ise hem kızları bulmaya kafa yorar hem de aileyi sakinleştirmeye.

Gerilim türünü hayli seven seyirci olarak 153 dakika boyunca bu duyguyu yaşamak filme artı puan vermem için en önemli etkendir. Ailenin bir arada oluşunu ve kutsallığını Şükran Günü yemeğiyle pekiştirerek filme başlanıyor. Filmin sonuna kadar aile olgusunun baş rolde olacağını hissettiriyor. Kızların ortadan kaybolmasıyla size birçok şüpheli sunuluyor. Benzer konuyu sıkça ekranda seyrettiğimiz için şüpheli sayısının fazla oluşu kafa karışıklığı yaratıyor; zaten film için kaçınılmaz bir durumdur. Filmi eleştireceğim tek nokta olan şeyse şüpheliyi yarım saat içinde bulmamdı. Belki de çok film seyretmenin yarattığı bir dezavantajdır. Geriye kalan 2 saat boyunca şüpheliyi büyük ihtimalde bilerek ilerlemek bende heyecanı azaltsa da sonunu getirmek zor olmadı.
Senaryodaki karakterler hayli tatmin edici detaylandırılmıştır. Baş rollerde Anna’nın babası ve dedektif ipleri çekse de Anna’nın annesi ile Joy’un anne babası yeterli ölçüde hikayede yerlerini alıyorlar. Yaşadıkları hüzün ekrana yansıyor. Bu hüzün yaşatılırken beylik laflar edilmeden doğal diyaloglar geçiyor. Bu hem gerçeklik payını artırıyor hem de türde sapmayı engelliyor. Keller karakteri hem çocuğuna kavuşmak, hem ailesini bir arada tutmak için inanılmaz savaş veriyor. Sahneler ilerledikçe onun yerinde olmamayı diliyorsunuz. Anne ağlayıp sızlayabiliyor fakat baba ailesi için dimdik ayakta durmak zorunda kalıyor. Hayli zor bir durum!

Renk ve kontrast ayarlarıyla ışığın payı hayli tatmin edicidir. Karanlığın etkili kullanılması, yıl sonunda mevsimlerle beraber doğanın ekrana yansıması çok başarılıdır. Hava kasvetli, hikaye kasvetli; etkili bir ikili ortaya çıkıyor. Ayrıca çekimlerin yapıldığı kasaba çok hoşuma gitti.

IMDB’den 8.1, Rotten Tomatoes’tan 81 alan projeye gelen eleştiriler olumludur. Süresine rağmen izleyen çoğu seyirci özellikle oyunculardan memnun kalmışlar. 45 yaşındaki Hugh Jackman zaten kendini ispatlamış diye düşünüyorsunuz. Lakin Keller’i öyle etkili aktarıyor ki hayranlığınızın katlanabilir. Emmy, Altın Küre, Tony başta olmak üzere pek çok ödül sahibi Jackman, her filmde daha devleşiyor. Filmdeki favori oyuncum ise 1980 ABD doğumlu Jack Gyllenhaal’dır. Loki, dedektiflik haricinde ilginç bir karakteri de ortaya çıkarıyor. Gömlek son düğmesine kadar kilitli, gözlerini sürekli kırpan, jest ve mimiklerini engelleyemeyen, işine büyük hayranlıkla bağlı bir adamdır. Kafanızda her daim soru işareti bırakıyor; güvensek mi güvenmesek mi diye. Kuşku yaratması, çaresizliğin bir sonucu geliyor. Soru işaretleri ayrı keyif veriyor. 32 yaşında Oscar, Altın Küre ve Bafta’da adından söz ettiren Gyllenhaal’den “Donnie Darko” ve “MoonlightMile” filmlerinde bahsetmiştim, göz atmanızı tavsiye ederim. Zira oynadığı her film, eskisinden bir çıta üstte oluyor. Bu şansı yakalamak hiç kolay değil!

Filmi hayli beğenmiş olsam da belirtmeden geçemeyeceğim bir nokta var. Polisiye gerilim için tüm taktikler kullanılmış, enfes oyuncu kadrosuyla bu pekiştirilmiş. Gene de 81 puanı biraz bonkör duruyor. Şüpheliyi yarım saatte bulmamda bu düşünce etkilidir.


6 yorum:

  1. Kırmızı düdük hayat kurtarır!

    O değil de, ikisi de biraz yaşlanmış be.
    Nerede Zodiac, nerede Prisoners?
    Nerede The Prestige, nerede Prisoners?
    NEREDE HE?
    NEREDE DONNIE?
    Neyse, sakinim.

    Tek yaşlanmayan, Johnny. ahaha.
    Ya da Jake Gyllenhaal - soyadını itinayla kopya çekerek yazdım - kilo almış.

    Süresine göre hiç sıkmadı cidden. Gayet akıcı ve heyecanlıydı bence. Tamam, şüpheli belliydi amaa:

    SPOILER SPOILER
    Ama ben yeğenin ilk kaçırılan çocuk çıktığında şaşırdııım.
    SPOILER KAPAT

    Evlat acısı, çok feci ya. - sanki yaşamış triplerinde çıktı cümle ahaha, neyse ciddiyim - Mesela Changeling de beni etkilemişti baya, o da ağır dram, Angelina oyunculuğunu iyi konuşturmuştu orada, yani sadece dış görünüşten ibaret olmadığını kanıtlamıştı bana. Her neyse, ben nereye kaydım böyle ya? ahaha.

    Güzel film, güzel yorum.
    Teşekkürler

    Ayrıca, o göz kırpma hareketi cidden dikkat çekiciydi. Ben de stresten gözü atıyor falan sanmıştım. ahaha.
    Her neyse.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Changeling de güzel filmdi. Ben de şaşırmıştım Angelina Jolie'nin performansına. Johnny Depp demişken hep yazacağım, fırsat olmuyor. Tim Burton biyografisi yazıp sana ithaf edeceğim :))

      Sil
  2. Yanıtlar
    1. Yazının çoğu hazır da derlemem lazım. Araya Oscar adayları girmeden sıkıştırsam süper olacak :)

      Sil
  3. film ağır ilerliyor gibi gözükse de sıkmıyor bence şüpheliyi bilerek veriyor 30dk da bulma konusuna katılmıyorum bariz zaten. konuyu bence gerilimle devam ederek babanın çoçuğu için neler yapabileceğini anlatmak istiyor

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eğer şüpheliyi bilerek 30 dakikada veriyorsa sıkıntı var çünkü hikaye 153 dakikada anlatılıyor. Ya film kısa olmalı ya da 30 dakika 60 dakikaya çekilmeli.

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...