15 Mart’ta gösterime girdiğinde
gelen eleştiriler yüzünden sinemada izlemekten vazgeçtiğim, Osman Sınav ve
Nurgül Yeşilçay adıyla da aklımın bir kenarında kalan Aşk Kırmızı’yla sonunda
yollarımız kesişti. Yönetmenliğini ve senaristliğini Osman Sınav’ın üstlendiği
114 dakikalık projenin baş rollerinde Nurgül Yeşilçay, Tayanç Ayaydın, Ezgi
Asaroğlu, Teoman Kumbaracıbaşı yer alıyorlar. Filmin türü ise adından yeteri
kadar belli oluyor: romantik, dram.
Zeynep ve Ferhat oldukça mutlu
evli bir çifttir. Birbirlerini çok sevmektedirler; ta ki Ferhat bir iş
gezisinde ilk aşkı Nazlıgül’le karşılaşıncaya kadar. Geçmiş hiçbir zaman tam
kapanamamışken yıllar sonra bu rastlaşma Ferhat’ı ve Nazlıgül’ü allak bullak
edecektir. Aynı şey Zeynep için de geçerlidir. Ferhat ikilemde kalır: Yıllar
önce elinden uçup giden Nazlıgül mü yoksa biricik karısı Zeynep mi?
Osman Sınav’ın adı varken neden
eleştiri yağmuruna tutulduğunu filmi seyretmeye başladıktan sonra anlıyorsunuz.
Sınav’ın birçok projesini TV ve sinemada takip etmiş biri olarak belirtmem
gerekir ki Aşk Kırmızı hasılat uğruna abartılara dayanmış bir projedir. İddialı
giriş yapmış olsam da gerekçelerim var. Bu gerekçeleri kostüm makyaj,
karakterler ve müzikle özetleyebilirim.
Öncelikle yönetmenliğini Özcan
Deniz’in yaptığı filmler gibi müzik çalışmalarında Avrupai bir hava yaratılmaya
çalışılmış. Sonrasında romantik Türkçe şarkılara geçilmiş. Şarkılar ayrı ayrı
kulağa çok güzel gelse de bir arada uyumsuz. Sahnelerin içinde fazla geliyor ve
bütüne bakıldığında düzeni bozuyor. Romantik türde bir filmde müzik kritik bir
etkenden bu özensizlik puan kaybettiriyor. Mekan ve dekor tasarımları hayli
başarılı ve tatmin edicidir. Kostüm ve makyaja gelirsek “abartı” kelimesinin
şaha kalktığını görmek mümkün. Nazlıgül karakterini öne çıkarmak adına o kadar
abartılı kostümler ve makyajlar tasarlanmış ki, gözü cidden rahatsız ediyor ve
tabiri caizse tırmalıyor. Nazlıgül mesleği gereği böyle giyiniyor
tanımlamasının arkasına sığınmadan gerçekçi düşünmek lazım. Bu kadar kırmızıya,
bu kadar koyu ve abartılı ruja gerek yok. Tamam, kırmızı aşkın ve tutkunun
rengi. Filmde ise kırmızı = boya küpü olmuş. Üstelik bu abartı Nazlıgül’e de
uymuyor.
Karakterlere göz atıldığında
masumiyet tarafında Zeynep, tutku tarafında Nazlıgül yer alıyor. Bu ayrımı
öncelikle kıyafetlerde yapmışlar. Zeynep’in kıyafetleri genelde uçuk pembe/yeşil
ve sade tonlarda, çocuksu; Nazlıgül’ünkü de frapanlığın en uçlarındadır. İkinci
ayrım konuşmalarında yapılmış. Zeynep hanım hanım, sempatik ve bazen de
sebebini anlayamadığım çocuk sesi çıkaran kadınlar gibi konuşup davranırken;
Nazlıgül tam bir fettan, hayatın sillesini yemiş, erkekleri baştan çıkarıcı
şekilde konuşuyor. Bu ayrım tercihi mantıklı görünse de diyaloglar o kadar
basmakalıp ve sıradan ki etkisi balon misali uçup gidiyor. Osman Sınav gibi
birisi bu kadar basit kalıpları neden kullanmış, anlamak çok güç.
Senaryonun konusu hayli tedirgin
edici. Kendi hayatınıza indirgediğinizde “Düşmanımın başına bile gelmesin”
diyorsunuz. Bunu düşündürmesi dahi filme artı puan kazandırıyor. Kurgu türe ve
diğer detaylara oranla biraz daha başarılı. En azından akıcılığı olduğu aşikar.
Diyaloglar basmakalıplıktan kurtulsaydı filmin çıtası yükselecekti; karakter ve
makyaj kostüme rağmen!
Nurgül Yeşilçay, her projesi
izlenebilecek nadir genç oyunculardan. Neredeyse her sinema projesini takip
etmeye çalışıyorum. Filmler istenilen tadı vermese de kaliteli ve gerçekçi
oyunculuğu insanı büyülüyor. Bazı sahnelerde neredeyse kameradan taşacak kadar
“büyük” oynuyor. Bu başarı insanı şaşırtmıyor değil. Ezgi Asaroğlu masum
görünüşünü ve ses tonunu Zeynep karakteri için harika kullanıyor. Dizilerden
tanıdığımız Tayanç Ayaydın kadın oyuncuların biraz arkasında kalsa da rol için
etkili bir seçim olmuş. Osman Sınav’la TRT’deki “Sakarya-Fırat” dizisi sağolsun mu desek acaba?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder