Türkiye’de az kopyayla 12 Temmuz’da
gösterime giren Kanada yapımı Vadimdeki Gözyaşları, Filistin’de yaşananlara
farklı bakış açısı getiriyor. Maryanne Zehil, yönetmenliği, senaristliği ve
yapımcılığı üstleniyor. 95 dakikalık dramın baş rollerinde
Nathalie Coupal, Joseph Antaki, Wafa Tarabey, Leyla Hakim yer alıyorlar.
Bir yayınevinde editör olan orta yaşlı
Marie, yalnız yaşayan, özgür bir kadındır. Özel hayatı da bir o kadar
hareketlidir. Marie’ye bir gün imzasız yazılar gelmeye başlar. Lübnan’da
mülteci kampında yaşayan Filistinli’ye ait hikayedir. Daha önce Rwanda
katliamını yazan Marie’nin oldukça dikkatini çeker. Zamanla yazanın kimliği
ortaya çıkar: Ofisi boyamaya gelen Joseph!
Vadimdeki Gözyaşları, seyirciyi hem
Kanada’ya hem de Lübnan topraklarına götürüyor. Bir yandan Kanada’da özgür
hayat süren bekar bir kadının yaşamını gözlüyoruz; diğer yandan Filistinli
birinin Lübnan topraklarındaki geçmişini irdeliyoruz. Kültür kıyaslaması bu
açıdan bize faydalı görünüyor. Hatta Filistinli’nin yaşadıkları Kanadalı biri
tarafından aktarılıyor ve bakış açısı filme zenginlik katıyor. Bu iki farklı
insanın yollarının kesişmesi, aralarındaki tanımlanamayan ilişki hem kadının yalnız
ruhuna hem erkeğin anne şefkatinden yoksun yaralı kalbine adeta deva oluyor.
Karakter detaylandırması ise tahminimden daha iyi ilerledi. Başlarda Marie’nin
alkol bağımlılığının ve erkeklerle ilişkisinin filme yansıtılması gereksiz
gelse de dakikalar ilerledikçe taşlar güzelce yerine oturdu. Bu gibi detaylar aslında Batı’yı simgeliyor. Aynı şekilde Joseph’in Marie ile ilişkisini karşı
cinsin çekim gücü olacak gibi tahmin etsem de öykü daha anlamlı şekilde devam
etti ve iyi de oldu.
Mekan, dekor, kostüm detayları türe
göre başarılıdır. Özellikle Lübnan topraklarında çekilen sahneler geçmişi
aydınlatmak adına göze çarpıyor. Marie’nin bekar evi, ofisinin yeşil rengi,
sarı saçı ve kalın montu dikkat çeken diğer detaylardır. Renk kullanımı da
öyküye ve zamana göre etkili seçilmiş. Lübnan’da sarı tonların, Kanada’da
Marie’nin hayatını ve yalnızlığını simgeleyen koyu renklerin hakimliği hem
filmi ikiye bölerek anlatımı kolaylaştırıyor hem de üstünde durulan olayları
etkili kılıyor.
Gelelim filmin akıcılığına. Buraya
kadar her şey olumlu gitse de akıcılığında biraz sıkıntı var. Hikayeyi yazanı
bulana kadar merak beyninizi kemiriyor. Sonrasında ise ilerleyemiyor. Özellikle
Marie’nin monoton hayatı, Joseph’in sus pus halleriyle birleşince odaklanmada
problem yaşanıyor. Tabi ki senaryodan kaynaklanan durumu direk kurguya
yorumlamak haksızlık olabilir. Gönül biraz daha sürükleyici olmasından yana.
IMDB’den 6.5 alan filme gelen
eleştiriler orta hallidir. Nathalie Coupal ve Joseph Antaki’nin performansına
diyecek yok, hayli başarılı performans sergiliyorlar. Özellikle Coupal filmin
yıldızıydı diyebilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder