Nisan 2011’de giren Kayıp Özgürlük, hikayesinden çok
“yaşananların gerçekçiliği”yle göze çarpmıştır. Yönetmenliğini ve
senaristliğini Umur Hozatlı’nın üstlendiği 91 dakikalık politik / dramın baş
rollerinde Öznur Kula, Aydın Orak ve Serdar Kavak yer alıyorlar.
Deniz Şahin, İstanbul’daki evinin
sokağında sivil kıyafetli kişiler tarafından yaka paça bir araca
bindirilir. Tarih 1990ları gösterirken, kaçıran kişiler JİTEM’in üyeleri olarak
bilinir. JİTEM’in amacı örgüt üyesi olan Deniz Şahin’den yapılan ve yapılacak
faaliyetlerin bilgisini almaktır.
JİTEM Türkiye’nin gündeminde uzun
yıllarca odak noktasında kalmış, hala bir çok soru işaretinin hedefinde duran bir
timdir. Siyasetteki meşguliyeti kitaplara, dergilere yansımışken sinemaya da
bir şekilde aktarıldı. Tabi sinema projesi demeye çok dilim varmıyor. Zira işkenceler
ne kadar gerçekçi görünse de sinema sanatına dair bir şey yakalamak imkansız.
Senaryo tamamen gerçeklere dayanılarak kale alınmış. Bu açıdan zaten biz
sinemaseverlere yorum hakkı doğmuyor. Tabi kurgunun, diyalogların, karakter
betimlemelerinin gerçekten çok vasat olduğunu yazarsam haksız sayılmam.
İzlemesi o kadar zor ve sıkıcı ki okuduğum onca siyasi kitap olmasa filmin
sonunu göremeden kapardım.
Karakterler tamamen karikatürize
edilmiş, inandırıcılık hiç yok. Şiveler, konuşmalar içten değil. Sanki ezbere
replikler okunuyor, duygu katılmıyor. Ortada bir kaçırılma ve sorgu aşaması
var. Diğer yandan, öyle anlar geliyor ki kim kimdi, o kişinin geçmişi neydi,
karışıyor. Kurgulanma aşamasında ciddi sıkıntı yaşanmış. Takip zorluğu
hissediyorsunuz. İşkence sahnelerinin yaşandığı mekan olması gerektiği gibi
hayli karanlık; konuya sadık kalınmış. Yaşatılmaya çalışan aşk hikayesi ise bir
o kadar yavan. Çok güç durumlarda dahi bir ümidin filizlenmesi aktarılmaya
çalışılıyor da ben ikilinin arasındaki duyguları hiç kavrayamadım. Sadece
dertleştiler. Aşkla ilgili ne bir bakış, ne gülümseyiş, ne de elektrik var.
Sorgulanma sahneleri ne kadar göze gerçekçi geliyorsa, filmin geri kalanı da
bir o kadar ezber işi duruyor.
Peki tüm ekibin yaptığı iş boşuna
mı? Elbette değil. Onlarca ailenin yaşadığı sıkıntılar, üzüntüler, kayıplar
var. Bir şekilde seslerini duyurmak istiyorlar. Gönül ister ki oyuncular olmasa
dahi arka planda, kamerada ve senaryoda sinemanın içinden insanlar bu sorunu
beyazperdeye daha inanılır şekilde aktarabilsin. 91 dakika Kayıp Özgürlük’e
ayırmak yerine konuyla ilgili kitaplara daha fazla zaman ayırmayı tercih ederim
(zaman ayırdığım için değeceğine inanıyorum).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder