İnşallah |
Adıyla ilgimi çeken 21 Haziran’da
gösterime giren İnşallah, Filistin – İsrail arasında geçen bir öyküyü
aktarıyor. Kanada, Fransa yapımı dramın yönetmenliğini üstlenen Anais
Barbeau-Lavalette, senaryoyu da Valerie Beaugrand-Champagne’le beraber kaleme
alıyor. 101 dakikalık projenin baş rollerinde Evelyne Brochu, Sabrina Ouzani, Sivan
Levy, Hammoudeh Alkarmi, Zorah Benali isimlerini görüyoruz.
Ramallah’ta doktorluk yapan
Chloe, Filistin ve İsrail halkı arasında sıkışıp kalmıştır. Gündüzleri Filistin
tarafında kadınları muayene ederken, mesai bitiminde Kudüs’e geçerek İsrailli
asker komşusu Ava ile zaman geçirir. Haklı haksız kimdir, hangi tarafta
olmalıdır ikilemleri arasında mülteci hastası Rand ile arkadaş olur. Hamile
kadının ailesiyle tanışan Chole, onlara yardım etmeye çalışır. Lakin işler
gittikçe sarpa sarar.
İsrail Filistin savaşı arasında
nefes almaya çalışan, başka bir ülke ve kültürden gelen Chloe, bir yandan
Filistin halkına yardım etmek istiyor, diğer yandan ülkesinden uzak
kalmışlığın, yalnızlığın çaresizliğini yükleniyor. Zaten stresli bir mesleği
varken, çalıştığı ülkenin koşulları onu daha da çıkmaza sürüklüyor. Kimin
tarafında olacağını, olması gerektiğini sorguluyor. Filistin tarafında
samimiyeti bulurken, güvenli uyumak ve yaşamak adına gücün yani İsrail’in
tarafına geçiyor. Savaşa bir mana bulmaya çalışıyor, bulamıyor. Savaşın
çocuklar üzerindeki etkisine parmak basmak istiyor, lakin kimseye sesini
duyuramıyor. Bir nevi Araf’ta kalma durumu. Tüm bu sıkıntıların içinde mesleği
gereği iradeli durması da gerekiyor. Sorumluluk üstüne sorumluluk alıyor. Bir
kırılma noktası beklerken tahmin edemeyeceği iki şeyi Filistin tarafında
yaşıyor. Sonuç: Seyirciye bırakılmış açık bir kapı...
Senaryoda en çok karakter
detaylandırmaları hoşuma gitti. Chloe başta olmak üzere Rand, Ava “savaşın
ortasındaki kadınlar” olarak örneklenidirilmiş. Mağdur Rand, gücün içinde
kendine yer bulmak zorunda kalmış mağdur Ava, mesleği gereği dokunulmazlığa
sahip, tarafsızlıklar içinde psikolojik açıdan çaresiz kalan Chloe diyaloglara
girmeden dahi kendilerini anlatabiliyorlar. Olayların gidişatı türüne göre
başarılı geldi. İzlerken içinizi kasvet bağlayacak; karakterler üzerinden o
savaşın içinde bulacaksınız kendinizi. Bir yandan diyalogların azlığı ve sade
anlatımıyla da odaklanmada güçlük yaşatabiliyor.
Yönetmen mekan, dekor, kostüm,
makyaj, renklendirme ve ışığı öykünün dram boyutunu göz önünde bulundurarak
kameraya aktarmıştır. Özellikle renk kullanımı oldukça mat, cansız ve gri ton
ağırlıktadır. Savaş kalıntıları, çöp yığınları, Rand’ın evi dramı daha da öne
çıkarıyor. Tüm bunların haricinde kadınların makyajı bir umut ışığı gibi
parlıyor. Rand’ın kullandığı kırmızı ruj ve mavi oje hala hayata tutunduğunun
işaretidir. Aynı şekilde Ava da göz ve dudak makyajıyla savaşın o kahredici
duygusunu kadınca boykot ediyor. Kadın bir yönetmenin akıllıca hareketi
denilebilir.
İnşallah, bir temenni kelimesi
olarak filmin sonunda kullanılıyor. Özellikle Superman kıyafetli çocuğun
aradaki duvarda açtığı delik olayı mükemmel özetliyor. Filmin en kritik sahnesi
olmasa da kadın karakterlerin makyajından sonra umut uğruna yapılan en etkili
girişimdir. Film IMDB’den 6.6 almıştır. Öykünün hayli sade anlatımını göz
önünde bulundurursak iyi bir puan sayılır.
1983 Kanada doğumlu Evelyne
Brochu’u “Cafe de Flore” filminde
daha önceden seyretmiştik. Oradaki başarılı performansından sonra İnşallah’ta
da bir kadının ikilemde kalışını etkileyici aktarıyor. Ava rolündeki Sivan Levy
ise 1987 İsrail doğumludur. Oyunculuğun yanında şarkıcı ve söz yazarıdır.
Ava’nın rahatsız edici karakter olmasındaki katkısı şüphesizdir.
'İnşallah' izleme fırsatı bulurum :))
YanıtlaSil'İnşallah' beğenirsin :))
Sil