Zafere Hücum |
Biyografi
kitapları kadar filmlerini de çok sevmeme rağmen fragmanıyla büyüyü ortadan
kaldıran Zafere Hücum, Altın Küre adayı olduktan sonra izlenecekler listesine
eklendi. Fark ettim ki fragman kurgusu tamamen hatalıdır çünkü harika bir
projeyle karşılaştım. Yönetmen koltuğunda Ron Howard oturmaktadır. Sayısız
sinema ve TV projelerinde yönetmen, oyuncu ve yapımcı olarak gördüğümüz
Oscarlı Howard, biyografinin üstesinden geliyor. Gerçi "Cocoon", "Apollo 13", "How
the Grinch Stole Christmas", "A
Beautiful Mind", "Cinderella
Man", "The Da Vinci Code",
"Angels&Demons", "Frost/Nixon" bize yeterli
kadar referans oluyor. Senaryonun Peter Morgan'a ait olduğu 123 dakikalık
macera, dramın baş rollerinde Chris Hemsworth, Daniel Brühl, Olivia Wilde,
Alexandra Maria Lara, Pierfrancesco Favino yer alıyorlar. ABD, Almanya ve
İngiltere yapımı proje, Eylül 2013'te Türkiye'de gösterime girmişti. 38 milyon
$'lık bütçesine karşılık 90 milyon $ hasılat elde etmiştir.
1970li
yıllarda F1 yarışlarında kıyasıya mücadele eden iki yarışçı vardır: İngiliz
James Hunt ve Avusturyalı Niki Lauda. Hunt bu işe tutkusunu koyarken, Lauda
tutkusuna tekniği de ekliyor. Zorlu rekabet, 1976 yılında iki tarafın hayatını
inanılmaz derecede etkileyecek bir boyuta taşınır!
Arabamı dahi
ihtiyaç dışında kullanmayan biri olarak F1 ilgimi/dikkatimi pek çekmez. Bu
nedenle Rush'ı biyografileri seven bir sinema tutkunu olarak gözlemledim. Yani
F1 takipçileri gibi heyecan duymam imkansız. Yaşanmış hikayenin aktarılışına
bakacak olursak Howard daha önceki biyografiler gibi beklentiyi yakalamış
durumda. 1970'lerin renk ve kontrast ayarlarını kamerasına yansıtıyor. Yakın
çekimlerle karakterlerin psikolojilerini öne çıkarırken, kamerasının hızını da gene
onlara göre ayarlıyor. James Hunt, fiziksel avantajının farkındalığıyla şan,
şöhret peşindedir. Alkol ve kadınlar vazgeçilmezidir. Yarışı olacağı gün dahi
bu alışkanlıklarından kopamaz. Onun hayatını seyrederken kamera daha yoğun gel
gitler yaşıyor. Niki Lauda ise zenginliği bir kenara koyup tutkusunun peşinden
gidiyor. Ancak onun derdi şan, şöhret, kadınlar değildir. O sadece yarışlara
odaklanır. Kadınlarla partilerde eğlenmek yerine tek eşliliği ve aile hayatını
tercih eder. İşi kurallarına göre oynar. Onun F1'e rağmen hayatındaki düzen ve
sakinliği, yaşadığı evin dekorundan, seçilen müzikten (Hans Zimmer sağ olsun),
kameranın sakinliğinden gözlemlemek mümkündür.
Aynı şekilde
diyaloglar da iki zıt karakterin ayrılmasında yardımcı oluyor. Kontrolü elinden
bırakmayan disiplinli Niki Lauda, düşündüğünü tartarak söyleyenlerdendir.
İnsanlarla mesafesini her daim koruyor. James Hunt ise hayatının hızına
patlamaya hazır egosunu ekliyor. Filmin ana karakteri James Hunt görünse de
"ailenin iyi çocuğu" kategorisine pek giremediği için Niki Lauda'ya
karşı empati kurmak, onun kararlarını merakla beklemek tercih ediliyor. Şahsen
Hunt'tan çok onun hayatı dikkatimi çekti. Ana karakterin seçilmesine rağmen
yardımcı karakterin daha öne çıkması bilinçli bir tercih miydi, emin değilim.
Peter Morgan bunun cevabını filmde veremiyor.
IMDB'den 8.3,
Rotten Tomatoes'tan 89 almıştır. Altın Küre'de en iyi yardımcı erkek oyuncu ve
dram dalında en iyi film adaylıkları olmasına rağmen kazanamadı. F1'le
bağlantısı olmayan beni bile çok etkileyen filmin Oscar için adaylıklarını
merakla bekliyorum. 123 dakikanın uzun olduğunu asla düşünmeyin. Akıcılık gayet
güzel ayarlanmış. Yarışların hız tutkusundan sonraki en beklenilen şeyinin ses
olduğunu düşünüyorum. Film bu konuda seyircilerin arzusunu karşılıyor!
"Thor" serisini zevkle takip etmeme rağmen
Chris Hemsworth'un oyunculuğu o zevki törpülüyor. James Hunt'ı tahminimden daha
başarılı canlandırıyor. Beklenti düşük olunca mum bile odayı aydınlatıyor!
Demek ki pişe pişe performansı gelişecek. Rush, bu müjdeyi izleyiciye veriyor.
1978 İspanya doğumlu Daniel Brühl ise yardımcı oyuncu olarak görülse bile filmi
alıp götürüyor. Canlandırdığı Niki Lauda aslında hiç kolay görünmeyen bir
karakterdir. Serveti önemsemeyen, ciddi, tutkusunu hayatın odak noktasına
koyarken bile duygularını törpüleyebilen biridir. Karar mekanizmasını gayet
hızlı ve doğru kullanabiliyor. Dürüstlüğünden de ödün vermiyor. Sıraladığım
cümlelerle karakteri övdüğümü düşünmeyin. Sadece standart özellikleri olan bir
insandan fazlasını tek bünyede topladığını anlatmak istedim. Daniel Brühl
hepsini o kadar iyi dengeliyor ki hayran kalmamak imkansız. 40'ta fazla projede
yer alan oyuncuyu "Good Bye, Lenin!"
ve "Inglourious Basterds"
filmlerinden anımsayabilirsiniz.
f1 seven sevmeyen izlemeli bence iyi biyografi filmlerinden biri. oscar adayı olabilecek bir filmdi ama tercih etmemişler
YanıtlaSilHiç adaylık almaması şaşırttı beni. Tüm adayları izlemediğim için yorum yapamıyorum ama yardımcı erkek bekliyordum.
Sil