9 Eylül 2013 Pazartesi

Umut Üzümleri (2012)

Yönetmen koltuğunda Tunç Okan oturunca Türk filmlerini sürekli savunmaya çalışan biri olarak seyretmeden geçemedim. Sonuçta Tunç Okan “Otobüs”, “Cumartesi Cumartesi” ve “Fikrimin İnce Gülü – Sarı Mercedes” gibi güçlü filmleri sinemamıza kazandırdı. Mayıs 2013’te sinema salonlarına uğrayan dram, dram-komedinin senaryosunu Fakir Baykurt’un “Kaplumbağalar” romanından Tunç Okan uyarlamıştır. 126 dakikalık projenin oyuncu kadrosunda Ahmet Mekin, Yetkin Dikinciler, Altan Erkekli, Barış Koçak yer alıyorlar. İlk kez Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde seyirciyle buluşmuştur.

Bir Kırım Tatar köyündeki az sayıdaki halk, geçim derdine düşer. Toprakları çoraklaşmıştır ve çözüm bulamazlar. Neredeyse toprakları toptancıya kaptırma aşamasına gelmişlerdir. Köye yeni gelen öğretmen, muhtarla bir olup hem toprakları verimli kullanmaya hem de satmamaya ant içerler. Halkın itirazlarına rağmen pes etmeden köyü kurtarma çabasına girerler.

Hani fragmanı izleyince çok büyük beklentilere girmeden ekran başına geçiyorsunuz da işin içinde Tunç Okan varken vasata yakın bir proje olacağını ummuyorsunuz. Çaresizlikle başlayan hikaye; azim, cesaret, sabırla devam ediyor. Büyük bir derdi – geçim sıkıntısı – içine komedi serpiştirerek anlatıyor; sanki o havayı dağıtmak adına. Bu konuda başarılı oluyor mu? Ne yazık ki hayır. Öncelikle 90 dakikaya rahat sığacak öykünün 126 dakikaya dağıtılmasının sebebini çözmüş değilim. Sonuçta ortada çetrefilli bir senaryo yok. Senaryo asla kötü demek istemiyorum; aksine bir halkı ve onun sıkıntılarını anlatan harika anlatı var. Lakin, ekrana aktarırken ciddi sorunlar yaşanmış. Birincisi karakterler o kadar komik olma çabasında yazılmış ki hepsinden tek tek sıkılmaya başlıyorsunuz. Hiç birine ısınamadan (muhtar hariç) sonuna ulaşıyorsunuz. İşin içine neden karıştığı belli olmayan karakterler, yan öyküler bir süre sonra ilgi dağıtıyor. Sadece asıl konu ile ilerlese artı puanları toplayacağı aşikar. Kurgu fena olmasa da senaryodan kaynaklı sapmalar sürekli göze batıyor.
Gayet temiz ve net görüntü, renk ve kontrast ayarları, kamera açıları filmin en öne çıkan güzel yönleriydi. Film müziğini Nilüfer’in söylemesi ise diğer artı yönüdür. Gelelim oyunculara. Oyunculuğunu her daim sevdiğim, kişiliğiyle beraber yeteneğini konuşturan Yetkin Dikinciler’in filme fazla geldiğini düşünüyorum. Sebebi ise becerisini yansıtacak alan bulamamasıdır. Canlandırdığı öğretmen karakteri havada asılı kalmış, kolu kanadı bağlanmış gibi. Muhtar rolündeki Ahmet Mekin ise içime su serpen tek karakterdir. Mekin şanslı ki yılların tecrübesini karaktere yansıtacak fırsattı yakalamış. Bir de karısı ve gelini rolündeki kadın oyuncuların dublajı olmasa, aileye daha çok ısınabilirdim. Kulaklarımı tırmalayan, filme ve karaktere oturmayan, “Konuşan ben değilim, dublaj bu” diye bağıran sahnelerden neredeyse kaçmak istedim. Nasıl böyle bir hata yapılmış, çözmek imkansız.

Bu kadar eleştiri yağmuruna tutarken, teknik detaylar ve müzik dışında hiç mi artısı yok? Var tabi. Senaryo aslında fena değil. Köy ahalisine rağmen topraklarını satmak istemeyen insanların umudunu görüyorsunuz. Sabırla, başında bekleye bekleye ekmeklerinin peşindeler. Takdir edilesi, kıskanılası inat var ortada. Daha kısa sürede, (yazmaya çekinsem de) başka bir yönetmende iş tutabilirdi. Bir de Ahmet Mekin, Altan Erkekli, çocuk oyuncular dışındaki oyuncular değişse eleştirim sadece olumlu geri bildirim halini alabilirdi!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...