Yönetmen
koltuğunda Tunç Okan oturunca Türk filmlerini sürekli savunmaya çalışan biri
olarak seyretmeden geçemedim. Sonuçta Tunç Okan “Otobüs”, “Cumartesi Cumartesi”
ve “Fikrimin İnce Gülü – Sarı Mercedes”
gibi güçlü filmleri sinemamıza kazandırdı. Mayıs 2013’te sinema
salonlarına uğrayan dram, dram-komedinin senaryosunu Fakir Baykurt’un “Kaplumbağalar” romanından Tunç Okan
uyarlamıştır. 126 dakikalık projenin oyuncu kadrosunda Ahmet Mekin, Yetkin
Dikinciler, Altan Erkekli, Barış Koçak yer alıyorlar. İlk kez Antalya Altın
Portakal Film Festivali’nde seyirciyle buluşmuştur.
Bir
Kırım Tatar köyündeki az sayıdaki halk, geçim derdine düşer. Toprakları
çoraklaşmıştır ve çözüm bulamazlar. Neredeyse toprakları toptancıya kaptırma aşamasına
gelmişlerdir. Köye yeni gelen öğretmen, muhtarla bir olup hem toprakları
verimli kullanmaya hem de satmamaya ant içerler. Halkın itirazlarına rağmen pes
etmeden köyü kurtarma çabasına girerler.
Hani
fragmanı izleyince çok büyük beklentilere girmeden ekran başına geçiyorsunuz da
işin içinde Tunç Okan varken vasata yakın bir proje olacağını ummuyorsunuz.
Çaresizlikle başlayan hikaye; azim, cesaret, sabırla devam ediyor. Büyük bir
derdi – geçim sıkıntısı – içine komedi serpiştirerek anlatıyor; sanki o havayı
dağıtmak adına. Bu konuda başarılı oluyor mu? Ne yazık ki hayır. Öncelikle 90
dakikaya rahat sığacak öykünün 126 dakikaya dağıtılmasının sebebini çözmüş
değilim. Sonuçta ortada çetrefilli bir senaryo yok. Senaryo asla kötü demek
istemiyorum; aksine bir halkı ve onun sıkıntılarını anlatan harika anlatı
var. Lakin, ekrana aktarırken ciddi sorunlar yaşanmış. Birincisi karakterler o
kadar komik olma çabasında yazılmış ki hepsinden tek tek sıkılmaya
başlıyorsunuz. Hiç birine ısınamadan (muhtar hariç) sonuna ulaşıyorsunuz. İşin içine neden
karıştığı belli olmayan karakterler, yan öyküler bir süre sonra ilgi dağıtıyor. Sadece
asıl konu ile ilerlese artı puanları toplayacağı aşikar. Kurgu fena olmasa da
senaryodan kaynaklı sapmalar sürekli göze batıyor.
Gayet
temiz ve net görüntü, renk ve kontrast ayarları, kamera açıları filmin en öne çıkan güzel yönleriydi. Film müziğini Nilüfer’in söylemesi ise diğer
artı yönüdür. Gelelim oyunculara. Oyunculuğunu her daim sevdiğim, kişiliğiyle
beraber yeteneğini konuşturan Yetkin Dikinciler’in filme fazla geldiğini
düşünüyorum. Sebebi ise becerisini yansıtacak alan bulamamasıdır. Canlandırdığı
öğretmen karakteri havada asılı kalmış, kolu kanadı bağlanmış gibi. Muhtar
rolündeki Ahmet Mekin ise içime su serpen tek karakterdir. Mekin şanslı ki
yılların tecrübesini karaktere yansıtacak fırsattı yakalamış. Bir de karısı ve
gelini rolündeki kadın oyuncuların dublajı olmasa, aileye daha çok
ısınabilirdim. Kulaklarımı tırmalayan, filme ve karaktere oturmayan, “Konuşan
ben değilim, dublaj bu” diye bağıran sahnelerden neredeyse kaçmak istedim.
Nasıl böyle bir hata yapılmış, çözmek imkansız.
Bu
kadar eleştiri yağmuruna tutarken, teknik detaylar ve müzik dışında hiç mi
artısı yok? Var tabi. Senaryo aslında fena değil. Köy ahalisine rağmen
topraklarını satmak istemeyen insanların umudunu görüyorsunuz. Sabırla, başında
bekleye bekleye ekmeklerinin peşindeler. Takdir edilesi, kıskanılası inat
var ortada. Daha kısa sürede, (yazmaya çekinsem de) başka bir yönetmende iş
tutabilirdi. Bir de Ahmet Mekin, Altan Erkekli, çocuk oyuncular dışındaki
oyuncular değişse eleştirim sadece olumlu geri bildirim halini alabilirdi!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder