30 Eylül 2013 Pazartesi

The Bling Ring (Pırıltılı Hayatlar) (2013)

Pırıltılı Hayatlar
Konuya göz attığınızda bir anda izlemeye iten Pırıltılı Hayatlar, 2008’de yaşanmış bir olaydan sinemaya aktarılmıştır. 90 dakikalık dramın yönetmen koltuğunda Francis Ford Coppola’nın kızı Sofia Coppola oturuyor. Daha önceden “Lost in Translation” ile en iyi senaryo Oscar ödülünü kapmıştı. Senaryo Nancy Jo Sales’in “The Suspects Wore Louboutins” adlı makalesinden esinlenerek Sofia Coppola tarafından kaleme alınmıştır. ABD yapımının baş rollerinde Katie Chang, Israel Broussard, Emma Watson, Taissa Farmiga yer alıyorlar. 8 milyon $’lık bütçeye karşılık şimdilik 15 milyon $ üzerinde hasılat elde etmiştir.

Maddi durumları iyi olan, Hollywood’da yaşayan lise çağındaki 5 genç, kendilerini ünlülerin hayatına kaptırırlar. Onlar gibi meşhur olmak, giyinmek, göz önünde olmak isterler. Bunun için Paris Hilton, Lindsay Lohan, Megan Fox, Orlando Bloom gibi ünlülerin evine gizlice girip eşyalarını çalmaya başlarlar. Şöhretin tadını yavaş yavaş benliklerine işlemiştir. Fakat bu durum çok uzun sürmeyecektir.

Yaşanmış hikaye olduğunu öğrendikten sonra gözlerinizi dört açıp izleyeceğinize eminim. Sonuçta Hollywood hırsızlığı var işin içinde ve amaç para kazanmak değil! Muhteşem kıyafetler, takılar, ayakkabılar, arabalar, evler, dekor tek tek sıralanıyor. Bu detaylar insanın ilgisini (hele de kadın olarak) çok çekiyor. Sofia Coppola, hikayenin bu tarafından epey prim kazanıyor.

Gelelim senaryo ve filmin teknik detaylarına. Sofia Coppala aslında senaryo yazmayı bir kenara bırakıp sadece yaşananları aktarmış. Hikayeyi belgesel kıvamda çekmiş. Yani bir şeyler yaşanıyor, kameraman da BBG evi gibi onları gözetliyor. Ne karakter detaylandırması var ne de kurgu. Teknik açıdan görsellik kaliteli olsa da belgesel kıvamında aktarım tercihi biraz amatör hava katıyor. Gönül, bu denli ilgi çekici hikayede karakterleri daha iyi algılamayı isterdi. Sonuçta maddi durumları iyi olan ailelerin belki de “şımarık” sınıfına girebilecek çocukları var ortada. Yaptıkları ihtiyaçtan değil. Peki, neden? İşte bu konunun üstünde biraz durulsaydı filmin çıtası hayli yükselirdi. Her şeyi seyirciye bırakmak sinemada her daim başarıyı getirdiğine inanmıyorum. İzlerken elbette bunu düşünme, yorumlama yeteneğine sahibiz. Gene de görsellikle bu yorumun birleşmesi gerekiyor. Tabi Sofia Coppola zaten bu tür film çekmeyi tercih ettiği için senaryonun başarısızlığını “eksiklik” olarak nitelendirmek ne kadar doğru olur, bilinmez.


Günün hip hop müzikleri, renk ve kontrast ayarları, kamera açıları, ihtişamlı dekor, kostüm ve saç tasarımları filmin adrenalini öne çıkarıyor. IMDB’den 5.9, Rotten Tomatoes’tan 59 almıştır. Her iki sitenin aynı notu verdiği nadir filmlerden olsa gerek. İdeal puanlamanın yapıldığına inanıyorum. Oyunculara göz atıldığında Emma Watson dışındakileri ilk kez seyrediyoruz. Neyse ki bunu hiç hissettirmiyorlar. Gayet akıcı ve gerçekçi performans sergiliyorlar.

Senaryoyu bu denli eleştirdiğime bakmayın. İzlediğime hiç pişman olmadım ve sonunu merakla bekledim. İzlemenizi de öneririm. Konu ve olayların akışı gayet ilgi çekici!




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...