22 Ağustos 2013 Perşembe

Oblivion (2013)

Tom Cruise’un dünya çapında hasılatı 200 milyon $’ı aşan 20. filmi olarak tarihe geçen Oblivion, 2070li yıllara değinir. Joseph Kosinski’nin aynı adlı yayınlamadığı eserinden kendisi tarafından uyarlanan, yönetilen 126 dakikalık ABD yapımının baş rollerinde Tom Cruise, Olga Kurylenko, Andrea Riseborough, Morgan Freeman yer alıyor. Tamam, itiraf etmek gerek ki Morgan dede oynadığı için izlemek istedim. Sonuçta ona olan hayranlığım blogta fazlasıyla belli. Nisan’da Türkiye’de gösterime giren aksiyon, macera, bilimkurgunun bütçesi 120 milyon $’ken hasılatı 290 milyon $’a yaklaşmıştır.

Dünya, bilinmeyen canlılar/güçler tarafından işgal edilmiştir. İnsanlar bu işgali kazansalar da Dünya’dan Satürn’ün en büyük uydusu Titan’a göç etmek zorunda kalırlar. Tabi doğal kaynaklardan yoksundurlar. Bir yandan işgalcilerle savaşıp bir yandan da su çekmek zorundadırlar. Bu makineleri koruma ve tamir etmek ise Jack Harper ve ekip arkadaşı Victoria’nın görevidir. Aslında bilmedikleri bir sorun daha vardır: Jack sanrılar halinde gördüğü güzel bir kadını bir anda karşısında bulur!

Bilimkurgu sevenleri genel olarak hayal kırıklığına uğratsa da kıyamet sonrası filmler içinde bütçesiyle dikkat çektiği aşikar. Görsel açıdan beklentim biraz daha fazlaydı. Renk seçimi ve kullanımı, kontrast ayarları gayet tutarlıdır. Dünya’nın dokunulmamış yerlerindeki yeşilin cezbediciliği yanında nükleerden nasibini almış yerlerin çirkin ve huzursuz edici griliği, kıyameti andırıyor adeta. Jack karakterinin tek başına geçen sahneleri daha ilgi çekici ve tatminkardır. Dünya’nın boşluğu onun yalnızlığıyla birleşiyor. Bu olumlu yönleri yanında türün bilimkurgu olduğunu hatırlarsak, teknolojiyle çok içli dışlı sahnelere şahit olamadım. Daha doğrusu, görmek istediğim şeyler sanırım daha fazlaydı. İnsansız araçlar, Jack’in kendi özel aracı, tamir aletlerini teknolojik artı diye düşünmüyorum. Bilimkurgu için tamamen yetersizdir.
Ayrıca ikinci yarıya kadarki “sade” ilerleyiş bazı sinemaseverleri sıkabilir. İşin içine Morgan Freeman da girdikten sonra “Acaba filmin sonu ne olacak?” diye çok meraklanamıyorsunuz. Zira bütün sürprizi kendisi bozuyor. İşte o sahneden sonra hareketlik artsa da hevesiniz kaçıyor. Mekan, dekor, kostüm, makyaj tasarımı da biraz özensiz. Victoria’nın masası gibi bir masa elbette isterim, o ayrı. Tabi bunun için milyonlarca $ harcamaya gerek yok!

Senaryo ise türe göre fena değil. Sadece tahmin edilen yönler peş peşe geliyor. Tek bir konu dışında merak duygusu öne çıkmıyor. Karakter detaylandırması yok; gerek de duymuyorsunuz. Geri dönüşlerle kurguyu bir şekilde oturtmuşlar. Böylece Jack ve Julia ilişkisi anlam kazanıyor.


IMDB’den 7.1, Rotten Tomatoes’tan 54 almıştır. IMDB’nin bonkör olduğunu düşünerek bu sefer Rotten Tomatoes’un yanındayım. Oyunculuğundan haz edemediğim Tom Cruise başta itici geliyor. Mimiksiz, gözleri kısık halde tüm filmi idare etti. Gene de büyük projelere imza atıp kendini seyrettiriyor. Neyse ki yardımcı oyuncular Cruise’da olmayan oyunculuğu size sunuyorlar ve bu durum artı puan kazandırıyor. Morgan Freeman’ın projede yer alması, eğlenceli bir karaktere hayat vermesi filmin en büyük artılarındandır. Afişteki gibi filmde çok ortalıklarda görünmüyor. Gerçi adı bile yeter, öyle değil mi? Ah bir de o kafasına geçirdiği maske olmasa!


5 yorum:

  1. Ben de yeni izledim sayılır. Kötü eleştiler aldı genelde ama ben beğendim. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bilimkurgu türünde sen sevdiysen filmi tekrar izlemem gerekiyor! Şaşırdım :)

      Sil
    2. hikaye yeni bir şey söylemiyor ama bilimkurgunun klasik temalarını çok iyi harman etmişler :)

      Sil
  2. hiç beğenmedim tavsiye de etmem ama dediğine göre hasılatı çok fazla geldi bana

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben orta derecede beğendim. Tom Cruise'u da sevemiyorum sanırım. Malum benim oyunculara takıklığım var :/

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...