Tom Cruise’un dünya çapında
hasılatı 200 milyon $’ı aşan 20. filmi olarak tarihe geçen Oblivion, 2070li
yıllara değinir. Joseph Kosinski’nin aynı adlı yayınlamadığı eserinden kendisi
tarafından uyarlanan, yönetilen 126 dakikalık ABD yapımının baş rollerinde Tom
Cruise, Olga Kurylenko, Andrea Riseborough, Morgan Freeman yer alıyor. Tamam,
itiraf etmek gerek ki Morgan dede oynadığı için izlemek istedim. Sonuçta ona
olan hayranlığım blogta fazlasıyla belli. Nisan’da Türkiye’de gösterime giren
aksiyon, macera, bilimkurgunun bütçesi 120 milyon $’ken hasılatı 290 milyon $’a
yaklaşmıştır.
Dünya, bilinmeyen canlılar/güçler
tarafından işgal edilmiştir. İnsanlar bu işgali kazansalar da Dünya’dan
Satürn’ün en büyük uydusu Titan’a göç etmek zorunda kalırlar. Tabi doğal
kaynaklardan yoksundurlar. Bir yandan işgalcilerle savaşıp bir yandan da su
çekmek zorundadırlar. Bu makineleri koruma ve tamir etmek ise Jack Harper ve
ekip arkadaşı Victoria’nın görevidir. Aslında bilmedikleri bir sorun daha vardır:
Jack sanrılar halinde gördüğü güzel bir kadını bir anda karşısında bulur!
Bilimkurgu sevenleri genel olarak
hayal kırıklığına uğratsa da kıyamet sonrası filmler içinde bütçesiyle dikkat
çektiği aşikar. Görsel açıdan beklentim biraz daha fazlaydı. Renk seçimi ve
kullanımı, kontrast ayarları gayet tutarlıdır. Dünya’nın dokunulmamış
yerlerindeki yeşilin cezbediciliği yanında nükleerden nasibini almış yerlerin
çirkin ve huzursuz edici griliği, kıyameti andırıyor adeta. Jack karakterinin
tek başına geçen sahneleri daha ilgi çekici ve tatminkardır. Dünya’nın boşluğu
onun yalnızlığıyla birleşiyor. Bu olumlu yönleri yanında türün bilimkurgu
olduğunu hatırlarsak, teknolojiyle çok içli dışlı sahnelere şahit olamadım. Daha
doğrusu, görmek istediğim şeyler sanırım daha fazlaydı. İnsansız araçlar,
Jack’in kendi özel aracı, tamir aletlerini teknolojik artı diye düşünmüyorum.
Bilimkurgu için tamamen yetersizdir.
Ayrıca ikinci yarıya kadarki
“sade” ilerleyiş bazı sinemaseverleri sıkabilir. İşin içine Morgan Freeman da
girdikten sonra “Acaba filmin sonu ne olacak?” diye çok meraklanamıyorsunuz.
Zira bütün sürprizi kendisi bozuyor. İşte o sahneden sonra hareketlik artsa da
hevesiniz kaçıyor. Mekan, dekor, kostüm, makyaj tasarımı da biraz özensiz.
Victoria’nın masası gibi bir masa elbette isterim, o ayrı. Tabi bunun için
milyonlarca $ harcamaya gerek yok!
Senaryo ise türe göre fena değil.
Sadece tahmin edilen yönler peş peşe geliyor. Tek bir konu dışında merak
duygusu öne çıkmıyor. Karakter detaylandırması yok; gerek de duymuyorsunuz. Geri
dönüşlerle kurguyu bir şekilde oturtmuşlar. Böylece Jack ve Julia ilişkisi
anlam kazanıyor.
IMDB’den 7.1, Rotten Tomatoes’tan
54 almıştır. IMDB’nin bonkör olduğunu düşünerek bu sefer Rotten Tomatoes’un
yanındayım. Oyunculuğundan haz edemediğim Tom Cruise başta itici geliyor.
Mimiksiz, gözleri kısık halde tüm filmi idare etti. Gene de büyük projelere
imza atıp kendini seyrettiriyor. Neyse ki yardımcı oyuncular Cruise’da olmayan
oyunculuğu size sunuyorlar ve bu durum artı puan kazandırıyor. Morgan
Freeman’ın projede yer alması, eğlenceli bir karaktere hayat vermesi filmin en
büyük artılarındandır. Afişteki gibi filmde çok ortalıklarda görünmüyor. Gerçi
adı bile yeter, öyle değil mi? Ah bir de o kafasına geçirdiği maske olmasa!
Ben de yeni izledim sayılır. Kötü eleştiler aldı genelde ama ben beğendim. :)
YanıtlaSilBilimkurgu türünde sen sevdiysen filmi tekrar izlemem gerekiyor! Şaşırdım :)
Silhikaye yeni bir şey söylemiyor ama bilimkurgunun klasik temalarını çok iyi harman etmişler :)
Silhiç beğenmedim tavsiye de etmem ama dediğine göre hasılatı çok fazla geldi bana
YanıtlaSilBen orta derecede beğendim. Tom Cruise'u da sevemiyorum sanırım. Malum benim oyunculara takıklığım var :/
Sil