Baş rollerde Naomi Watts ve Matt
Dillon’ı görünce gösterime girip girmeyeceğini bile düşünmeden seyre koyulduğum
Sunlight Jr., seçimler konusunda etkili bir hikayeyi ele alıyor. ABD yapımı
dramda Watts ve Dillon’a Norman Reedus ve Tess Harper eşlik ediyorlar. 90
dakikalık filmin yönetmenliğini ve senaristliğini Laurie Collyer üstlenmiştir.
Collyer’ı “Sherrybaby”den
anımsayabilirsiniz.
Melissa bir markette kasiyer
olarak çalışmaktadır. Belden aşağısı felçli erkek arkadaşı Richie’yle motel
odasına yaşarlar. Richie, çalışamadığı için zaman zaman öfkesine yenik düşse de
ilişkileri gayet güzeldir. Bir gün Melissa’nın hamile olduğunu öğrenirler ve
çok mutlu olurlar. Ta ki Melissa işini kaybedene kadar!
Sunlight Jr., her kültüre,
ülkeye, her tip insana ve ilişkiye uyarlanabilecek kadar sade bir senaryoya
sahip. Benzerlerini görüp yaşamış bile olabilirsiniz. Belki de bu yüzden
izlerken yabancılık hissini ortadan kaldırıyor. Ortada büyük bir ikilem var:
Sevgi mi yoksa hayat koşulları mı? Kadın hayatının sadece Türkiye’de zor
olmadığını film az da olsa gösteriyor. Sevgilisinin felçli olması nedeniyle
kasiyerlikle iki kişinin geçimini sağlayan Melissa, her şeye göğüs gerer.
Sonuçta onun istediği sadece sevgidir. Richie’de bunu bulur. Hayatlarına bir de
bebek girince tüm sıkıntılara rağmen mutlulukları ikiye katlanır. Tabi iş
yerindeki sıkıntıların ardı arkası kesilmez ve kovulur. Ortada iş yok, ev yok,
para yok. Peki, ya çocuk? Peki, fedakarlığı yapacak kim? Kadın mı yoksa erkek
mi? Bir yanda sürekli maddiyatın önemini savunan anne, bir yandan parası olan
belalı eski sevgili. Karnında bir çocuk, kalbinde bir adam. Hayat kadınlara
zor!
Senaryo benden geçer not alırken
yönetmenlik filmin türüne göre daha arka planda kalıyor. Mekan, dekor, kostüm
tasarımı hikayeyle örtüşse de temponun sürekli aynı gidişi içinizdeki heyecanı
öldürüyor. Zaman zaman bir yükseliş arayışına gidiyorsunuz; bulmaksa mümkün
olmuyor. Bu yüzden senaryo ve oyunculara odaklanmak daha faydalı geliyor.
IMDB’den 5.8 alan proje, henüz
pek gün yüzüne çıkmadı. Şaşırtıcı tarafı ise bu; çünkü baş rollerde gayet
önemli insanlar var. Her daim severek seyrettiğim Naomi Watts, zor koşullar
altındaki Melissa’yı çok iyi canlandırıyor. Beni Watts’tan çok Matt Dillon etkiledi.
1964 ABD doğumlu oyuncu, pek çok sinema ve TV projesinde yer almıştır. “Crash” ile en iyi yardımcı erkek oyuncu
Oscar, Altın Küre ve Bafta adayı olmuştu. O filmden sonra sanırım en etkili ve
gerçekçi performansını izledim. Çaresizliğini sinir harbine çevirdiği için karakter
hayli dokunaklı geldi. Bu arada yan karakterleri canlandıranlar arasında Norman
Reedus ve Tess Harper’ı özellikle belirtmem gerek. Melissa’nın eski sevgilisini
ve annesini canlandıran oyuncular, filmin olumsuz karakterleridir. Kötü
diyemiyorum; sadece hayatın gerçekleriyle yüzleşmişler ve benciller.
IMDB’nin puanı 6’ya bile
gelmemişken böyle sağlam bir kadronun harcanması biraz üzücü. Aşkın ortasında
yaşam savaşı verirken kadın erkek ilişkilerini irdelemek isterseniz seyretmekte
fayda var.
Not: Naomi Watts'ın en makyajsız hallerini bu filmde görmek mümkün. Yakın çekimlerde yaşı biraz ortaya çıkıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder