22 Ekim 2013 Salı

What Maisie Knew (Arada Kalan) (2012)

Arada Kalan
1897 tarihli aynı isimli romandan günümüz New York hayatına uyarlanan Arada Kalan, tesirli bir konuyu ele alıyor. Yönetmen koltuğunu Scott McGehee ve David Siegel paylaşıyorlar. Henry James’in kitabını Nancy Doyne ve Carroll Cartwright senaryoya çevirdiler. 99 dakikalık ABD yapımının baş rollerinde Alexander Skarsgard, Julianne Moore, Steve Coogan, Joanna Vanderham, Onata Aprile yer alıyorlar. 6 milyon $ bütçelik dram, 25 Ekim’de Türkiye’de gösterime girecektir.

Maisie, hiç anlaşamayan çiftin 6 yaşındaki kızlarıdır. Anne baba daha fazla dayanamayıp boşanmıştır. Baba dadıyla evlenir, anne ise bir barmenle. Maisie, iki ev arasında ebeveynlerinin ilgisizliğiyle mekik dokur. Bu küçücük yaşında hayatla başa çıkmak hiç kolay olmayacaktır.

Arada Kalan, gerçekte az çok görüp duyduğumuz veya televizyonda – sinemada izlediğimiz bilindik ebeveyn boşanmaları sonrası arada kalan bir çocuğun hayatını anlatmıyor. İçinize öyle işliyor ki, bir yandan 99 dakikanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz; diğer yandan “Tamam, sonu gelsin artık” diyorsunuz. Zira dünyalar tatlısı Maisie’nin göstermemeye çalıştığı hüzünlü bakışları yüzünden neredeyse anne babanın boğazına yapışmak istiyorsunuz.

Biraz duygusal başlangıç yapmış olduğumun farkındayım. Hiç beklemediğim kadar etkili ve yoğun mesaj içerikli bir proje olarak karşıma çıktı. Hatta kitaptan uyarlandığını filmi izledikten sonra öğrendim ve okumak için can atıyorum, umarım bulabilirim. Hikaye üzerinden devam edecek olursam; karakterler çok başarılı kaleme alınmış. Anne, baba, dadı, üvey baba, küçük Maisie 99 dakikayı yeterli ölçüde paylaşıyorlar. Bazı karakterleri ne kadar kötülersek de işlenişi dört dörtlüktür. Zaten onlardan nefret etmemizi de senaristler sağlıyor. Verilen mesaj ise açık ve net: Herkes çocuk sahibi olmak zorunda değil. Eğer bu yükü kaldırmak size göre değilse (ki bence herkes için zor) bir çocuğun hayatıyla oynamayın! Özellikle kadınlara dayatılan çocuk sahibi olma görevi tekrar tekrar düşünülmesi gerekiyor. Türkiye’de bazı ünlü kişilerin çocuk sahibi olmaya sıcak bakmamasını yadırgamak yerine takdir etmek gerektiğine inanıyorum. En azından ne istediğini veya istemediğini biliyorlar. Bekar ve çocuk sahibi olmayan biri olarak beni bile öyle etkiledi ki Maisie’yi sahiplenmek istedim. Onun ufacık gözleriyle büyüklerin nasıl olduğunu, neler yapıp hayatlarını mahvettiklerini en saf ve net haliyle görebiliyorsunuz. Maisie'nin o sessizliğinde tüm bu şeyler aklınızı kemirip duruyor.
Yönetmen koltuğunu irdelemek gerekirse; Scott McGehee ve David Siegel vicdan azabı çektirmeden, duygu sömürüsü yapmadan hikayeyi en yalın haliyle bize aktarıyorlar. Mekan, dekor, kostüm detayları türe göre başarılıdır. Kullanılan renkler ve ışık hem dramı, hem Maisie’nin dünyasını hem de New York’u öne çıkarıyor. Temiz ve net görüntü ise filme odaklanmanızı sağlıyor.


IMDB’den 7.4, Rotten Tomatoes’ten 88 almıştır. Geri bildirimleri genelde olumlu yöndedir. Başarılı bir uyarlama olduğu şüphesiz. En büyük artılarından biri dramı ağlamaklı hale getirmeden güzelce sunmasıdır. Diğer bir artısı da oyuncu performanslarıdır. Julianne Moore’a zaten diyecek söz yok; her daim muhteşem! Üvey baba rolünde, daha yeni “Disconnect” filminde seyrettiğim Alexander Skarsgard, baba rolündeki Steve Coogan ve dadı rolündeki Joanna Vanderham karakterlere öyle can veriyorlar ki Skargard ve Vanderham’ı yolda görsem sarılabilirim. Özetle film tüm duygularımı ortaya çıkarmayı başardı. İzlemelisiniz!

Bu arada şarkıları dinlemeye değer!


2 yorum:

  1. Yazdıklarından yola çıkarak filmi izlemeye karar verdim. Bakalım beğenecek miyim. Teşekkürler :)

    YanıtlaSil
  2. Dikkate alıp okuduğun için ben teşekkür ederim :-) izledikten sonra yorum bekliyorum, merak ederim.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...