Hava Kuvvetleri’nden emekli Bill
Marks, uçak mareşali olarak görevlidir. Son uçuşu Amerika’dan Londra’yadır.
Uçak havalandıktan sonra Bill’e bir mesaj gelir: Eğer mesaj atan kişinin banka
hesabına 150 milyon $ yatırılmazsa her yirmi dakikada bir yolculardan biri
öldürülecektir. Bill’in önündeki yol hayli zordur zira hem en az kayıpla
uçaktaki teröristi bulmalıdır hem de uçaktakilere bunu inandırmalıdır!
Filmin konusunu okuduğunuzda pek çok klişenin sizi beklediğini düşünebilirsiniz. Fragmanda ise hayli hareketli, bol karakterli, adrenalinli dakikalar yaşatacağı fikrini uyandırıyor. 106 dakika su gibi hızla akıp geçiyor. Bu konuda yönetmenin başarılı iş çıkardığını belirtmek gerekir. Kullanılan mekan kısıtlı olsa da (Hollywood stüdyolarında çekilmiş) bunu hissettirmiyor. Uçağın hemen her noktasında hikaye kullanılıyor. Özellikle tuvalet gibi hayli dar alandaki sahneler içinizi sıkarak gerilimi artırıyor. Belirli bir zaman dilimini kapsadığı için kostüm, makyaj konusunun arka planda olduğu aşikar. Diğer yandan, ışık oyunları, kameranın çok hızlı gelgitleri, geçmişe dönüşler ve o dönüşlerde kullanılan renkler filme lezzet katıyor.
IMDB’den 7.1, Rotten Tomatoes’tan
59 alan filmin geri bildirimleri genellikle olumludur. Sonu çok tatmin edemese de yaşattığı heyecan izlemeye değer. Liam Nesson hayranı olmayan
beni dahi koltuktan kaldırmadı. Oyuncu kadrosunda şaşırtan tek kişi Julianne Moore oldu. Böyle bir ismi kadroda görünce canlandırdığı karakterin
daha yoğun bir işlevi olacağını düşündüm. Niye bu rolü kabul etti, anlamış
değilim.
Tamam akılda klişe sorusu bırakıyor belki; ama klişe dolu mu, film yorumcusu haaağnım, cevap nerede?!
YanıtlaSilBaş roldeki oyuncunun bir filmi vardı, 96 Saat idi sanırım adı Taken da İngilizcesi sallamış olmayayım da... Aklıma o geldi işte, güzeldi o da, onu andırdı hafiften nedense, alakasız.
Bak güzel bir noktaya değindin, klişenin içi dolu :) Bu da kabul edilir değil mi? :)
Sil