Son Umut |
Conner, Avusturalyalı bir
çiftçidir. Üç oğlu ailesini dinlemeyerek Çanakkale Savaşı’na gitmişlerdir. 4
yıldır haber alamadığı oğullarının peşinden Türkiye’ye giden Connor, hayli zor
bir mücadelede bulur kendini. Ona destek olanlar ise beklenmedik iki kişidir:
Hasan ve Cemal!
Russell Crowe’un ilk yönetmenlik
deneyiminin, Türkiye tarihini ilgilendiren bir film olması gururlandırmıyor değil.
Üstelik filmi izledikten sonra Türkiye ve Türklerle ilgili en ufak olumsuz bir
yorumun yer almaması da sevindirici. Zira bünye Türkiye veya Türklerin
yabancı projelerde güzel anılmasına (en azından tarafsız) alışık değil. Bu
açıdan, oyunculuğundan pek haz etmediğim Crowe’e teşekkür etmek farz oldu.
Mekan, dekor, kostüm detayları için hayli çaba gösterildiği aşikar. Tür olarak tarih seçilmesi; mekan olarak da farklı ülkelerin, şehirlerin tozunu yutmak görsel açıdan geniş bir perspektif sunuyor. Osmanlı topraklarında Türk kahvesinin önemi, kıyafetlerin detayları, mekan tercihlerinde renk ve ışık ayarlarındaki hassasiyet sizi filme çekiyor. Güneş ışığı görünümü altında doğal çekim hileleri, hikayaye renk katıyor.
Senaryoya, hem
Avusturalya hem Türkiye tarafını eşit miktarda sorgulama imkanı sunuyor.
Madalyonun iki yüzüne de bakmanızı sağlıyor. Tarihi
filmlerde bunu görmek pek mümkün değilken Son Umut’un bunu seyirciye sunması
bir bakıma artıdır. Tabi şu da var; hikayede her iki tarafın da üstünden belli bir süre geçmiş yaraları deşiliyor. Bu dört senede insanların içindeki acı soğumuş ya da en azından küllenmiştir. O yüzden tarafsız
bakabilme imkanı yakalıyorlar; her şeye rağmen! Peki, tarihe tarafsız
bakabilmek mümkün mü? Filmde bu inandırıcılığı yakalayabilir misiniz? O biraz da sizin tarihe bakışınızla ilgilidir.
151 dakika boyunca filmi keyifle
seyredebildim. Sonuçta geçmişimizi bir yabancının gözünden izleme fırsatı
yakaladım. Diğer yandan, kurgu yeteri kadar tatmin edemedi. Osmanlı kültürünü
aktarmak adına karakter sayısı fazla tutulmuş fakat bu da konuların birbirine
bağlanmasını zorlamış. Film sonunda hangi duyguyla salondan çıkacağıma emin
olamadım. İzlediğim şey güzeldi ama harika sınıfına sokmakta kararsız kaldım.
IMDB’den 8.5, Rotten Tomatoes’tan
da 83 almış. Türkiye haricinde diğer ülkelerde ağırlıklı olarak 2015’te
gösterime gireceği için yeterli geri dönüşleri henüz alamamış. Russell Crowe da
tıpkı Ben Affleck gibi mimik yetersizi bir oyuncu olduğu için çok sevemem. Tabi
bu filmlerinin güzel olmadığı anlamına gelmiyor. 1964 Yeni Zelenda doğumlu
oyuncunun en sevdiğim projeleri şüphesiz “A
Beautiful Mind” ve “Cinderella Man”dir.
Cem Yılmaz ve Yılmaz Erdoğan ise Türk tarafını canlandırmak için harika bir
seçim olmuş. Her ikisini de hayranlıkla izledim; gurur duydum. Ufak bir rol de
olsa Salih Kalyon’u görmek mutlu etti.
Sevimli peltek adam hakkındaki bu cümlelerinden hiç hazzetmedim sevgili Fatma.
YanıtlaSilMimiksiz filan hiç oldu mu?
ahaha şaka bir yana, ben severim Russel'ı açıkçası, filmi de merak ediyorum, sen beğenmişsin sanırım. Fragmanından filan benim de hoşuma gitti hem fragman ile sınırlı o "fragman filmleri"nden değil tabii, bakalım.
Filmi beğendim de mutlaka izlenmeli, muhteşem kategorisine sokamadım. İçinde tarihimiz olmasaydı puanım daha çok düşerdi. Çanakkale olunca izlemek gerek düşüncesindeyim :)
SilYılmaz Erdoğan bu filmde ne ile ödüle aday gösterilmiş hiç anlamadım, sanırım Middle-East oyuncu çekiciliği olsa gerek ben hem Cem Yılmaz'ın hem de Yılmaz Erdoğan'ın bu film için gereğinden fazla abartıldığını düşünüyorum.
YanıtlaSilAçıkçası film de benim beklentilerimin altında kaldı.