10 Mart 2014 Pazartesi

Thanks for Sharing (2012)

Yapım yılına bakıldığında Türkiye’de gösterime girmesi güçleşen Thanks for Sharing, ilk film kategorisindedir. Yönetmenliğini ve senaristliğini Stuart Blumberg’in üstlendiği 112 dakikalık filmin oyuncu kadrosu ilk filme oranla çok başarılı: Mark Ruffalo, Tim Robbins, Gwyneth Paltrow, Josh Gad, Pink. Dram komedi türündeki ABD yapımının 1 milyon $ civarında hasılatı vardır. Toronto Film Festivali’yle görücüye çıkmıştır.

Adam, seks bağımlılığıyla 5 yıldır mücadele eder. Bir terapi grubuna giderek tüm düşüncelerini, zorlukları grupla paylaşır. Ancak tedavi hiç kolay değildir. Burada tanıştığı Mike ve Neil ile mücadeleye devam eder. Sabırla yoluna devam ederken meme kanserini yenmiş olan güzel Phoebe ile rastlaşır. Tabi bağımlılığını nasıl anlatacağını ve ilişkiyi nereye sürükleyeceğini bilemez.

Adam, Mike ve Neil’in rahatsızlığı filmin türünü yeteri kadar belli ediyor. Bir insanın seks bağımlısı olması komediyi akla getirse de hastalık sınıfına koyulduğunda hayli drama dönüyor. Filmi izledikten sonra “düşman başına” denecek konuma geliyorsunuz. Senaryoda ana konu bu bağımlılıkken karakter detaylandırmaları öyküyü zenginleşiyor. Benim favori karakterim Tim Robbins’in canlandırdığı Mike’tır. Hepsinden çok görmüş geçirmiş ve bu bağımlılığı en aza indirmiştir. Çevresi geniş, saygı duyulan Mike oysa ki eşine ve çocuğuna zamanında hayli haksızlık yapmış. Film boyunca onun geçmişi ve çözümlemesini yapmak güzeldi. 3 çift, 6 ana karakter hikayenin gelişmesi renk katıyor. Kalabalık kadro gibi görünse de birbirleriyle ilişkileri hikayeyi bütünlüyor.
Blumberg, ilk film olarak hayli dişli bir konu seçmiş. Herkesin 112 dakika boyunca sabredip izleyeceğinden emin değilim. Neyse ki elinde Ruffalo, Paltrow ve Robbins gibi güçlü isimler var. Zira onlar sizi filme çekiyor. Eksikliklere değinecek olursam komedi kısmının hayli geri planda olduğunu vurgulamam gerekir. Dram komediye ağırlık verilse de hiçbir sahnede gülmedim veya kahkaha atmadım. Zaten konu hayli cesur iken bunu hafifletecek bazı komik sahnelerin olmasını tercih ederdim.

IMDB’den 6.4, Rotten Tomatoes’ten 49 alan filme geri bildirimler orta hallidir. Oyuncuların ön plana çıkması eleştirmenlerden takdir toplarken filmin bütününde bu takdir biraz aşağı çekiliyor. Ne drama yönelip hüzünleniyorsunuz, ne de komediye geçip kahkaha atıyorsunuz. "E tamam, türü dram komedi işte!" desek bile beklenilen dram komediyle tam uyuşamıyor.

Mark Ruffalo'yu romantik komedi, dram komedi türlerine yakıştıran ve seyrederken keyif alan biriyim. Adam karakteri de ona uyuyor. 41 yaşındaki Gwyneth Paltrow, genç kalmak istediğini ispatlarcasına en az konu kadar cesaretli davranmış. "Shakespeare in Love" filmiyle Oscar, Altın Küre ödüllerini almış olsa da mükemmel kadın oyuncular listeme hiç giremedi. Burada adını ve fiziğini konuşturuyor. Neyse ki yardımcı erkekte Tim Robbins gibi usta biri var. Mark Ruffalo ile etkili ikili oluyorlar. Belirtmeden geçemeyeceğim. Tim Robbins çok yaşlanmış!

Bu arada filmin adı konuya çok yakışıyor. İzledikten sonra önemini daha çok anlayabilirsiniz.


2 yorum:

  1. Ya bu kadınların yaşlanmamakta ki ısrarı nedir anlamıyorum abi? Bak Merly Streep , Helen Mirren kadınlar çatır çatır yaşlanıyor korkmadan nedir yani bu yaşım 50 ama daha bitmedim havaları.. ( harbiden bitmiyolar yalnız )

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gene Paltrow iyi. Jennifer Aniston genç kaldığını ispatlayayım derken Meg Ryan misali mimiksiz kalmış. En azından Paltrow uğraşmış ve doğal görünen bir fiziğe sahip olmuş. Bu konuda aynen yazdığın gibi Meryl Streep ve Helen Mirren'ı alkışlamak lazım :)

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...