Kasım 2010'da gösterimde olan Unstoppable, Denzel Washington'ın ismi sayesinde göze çarpan ama seyircinin umduğunu değil bulduğunu izlettiren bir yapım olarak karşımıza çıkıyor. "The Hunger", "Top Gun", "Beverly Hills Cop 2", "Days of Thunder", "True Romance", "Enemy of the State", "Spy Game", "Man on Fire", "Deja Vu" ve "The Taking of Pelham 1 2 3" gibi oldukça bilinen macera ağırlıklı filmlerin usta yönetmeni Tony Scott'ın yönettiği; "Godsend", "Live Free or Die Hard", "Deception", "Race to Witch Mountain" filmlerinin senaryolarını yazan Mark Bomback'in gerçek bir olaydan esinlenerek kaleme aldığı ABD yapımı 98 dakikalık filmin baş rollerinde Denzel Washington, Chris Pine ve Rosario Dawson bulunuyor.
Tren sürücüsünün dikkatsizliği yüzünden içinde bolca tehlikeli kimyasal madde ve mazot bulunan bir tren kontrolden çıkar ve kullanıcısı olmadan yoluna devam eder. Nüfusun fazla olduğu yerleşim bölgelerine yaklaştıkça hızı da artan tren, hem maddi hem de manevi açıdan oldukça büyük risk taşımaktadır. Üstelik, bir okul gezisinin ve vagon toplayarak ilerleyen başka bir trenin de güzergahına girerek durumu daha da vahim kılmaktadır. Tren kontrol altına alınamazsa büyük bir felaket yaşanacaktır.
İlk yarısı can çekiştirecek kadar yavaş ve olaysız geçiyor. Hatta izleme sebebim olan Denzel Washington neredeyse bir saat boyunca sadece trenin içinde pasif bir şekilde oturuyor. Bu durgunluk uyku getirse de ilk yarı sonrasında olaylar kendiliğinden hızlanıyor ve izlenecek hale geliyor. Tony Scott ile daha önce de bir çok filmde çalışan Denzel Washington (üstelik gene tren konulu bir filmde çalışmışlardı: "The Taking of Pelham 1 2 3") bu projeye katılarak beklentileri alt üst ettiğini düşünüyorum çünkü film sonradan izlenir hale gelse de orta düzey bir konuya sahip. Hatta klişe bile denebilir. Her Amerikalının kahraman olabileceğini gözümüze sokmaları artık sıkıyor. Kaldı ki filmin ilk 15-20 dakikasından sonra devamında neler yaşanacağını biliyorsunuz. En heyecanlı anlarda dahi kalbiniz küt küt çarpmıyor çünkü seyri çok belli! Konu dar olduğu için durağanlık belki kabul edilebilir belki fakat Pine ve Washington'ın aile hayatlarını zaman geçirmek için senaryoya bağlantısız ve içtensizce yerleştirmeleri izleyiciye keyif vermiyor. Söylemeden geçemeyeceğim beni çok rahatsız eden bir konu daha var. Dikkatsiz tren sürücüsü karakterini oldukça kilolu, sadece yemeği düşünen, kafası çok basmayan, başkaları tarafından dışlanan biri olarak yazılması çok aşağılayıcı bir durum! Oldukça kilolu insanları böyle bir kategoriye sokmak hangi akla mantığa sığıyor bilmiyorum lakin filmi itici kılan detaylardan biri olarak izleyenlerin gözünden kaçmayacağını düşünüyorum. Adamı resmen kilolu olması nedeniyle beceriksiz sınıfına sokmuşlar. Denzel Washington'ı kahraman sınıfına sokarak beyaz bayrağı sallandırırken kilolu insanları yerden yere vurmak ne kadar adilce bir yaklaşımdır, ona da siz karar verin. Tabi ki Amerikalılara laf atıyoruz da bizde de bu durum çok farklı değil. Zira Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın obezite ile mücadele için obezlere şişko denmesini önerdiği günler de yaşadık.
Oyunculara gelince; Denzel Washington yerinde oldukça güzel oturuyor! "The Princess Diaries 2: Royal Engagement", "Just My Luck", "Star Trek", "Carriers" gibi filmlerde rol alan; ayrıca "ER", "CSI: Miami", "Six Feet Under" dizilerinde oynayan 1980 doğumlu Chris Pine ise Washington'dan daha ön plana çıkan bir performans sergiliyor. Yardımcı rolde bulunan Rosario Dawson ise o stresi, gerilimi seyirciye aslında en güzel yansıtan Connie karakteri canlandırıyor. Sürekli saçlarıyla oynayan, zor anları atlatmak için savaş veren, inatçı ama işinde başarılı bir kadın olarak otoriteye karşı geliyor. Filmin konusu yaşanmış bir olaydan esinlenerek senaryolaştırılmış demiştim. 2001 yılında Ohio'da gerçekleşen olay CSX 8888 olarak kayıtlara alınmış. Daha detaylı bilgi için aşağıdaki linke göz atabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder